“Bir ilkokulda yapılan bir araştırmada, birinci sınıftaki çocuklara şeker verildi. Beklendiği gibi, şekerin kağıdını çocukların bir kısmı çöpe, bir kısmı da yere attı.
A şubesinin öğretmeni, "Birçoğunuz kağıtları çöpe atmışsınız, aferin," sözleriyle çocukları tebrik etti. Bu sınıfın "temizliği", bir başka öğretmen ve okul müdürü tarafından da görülüp takdir edildi.
B şubesinin öğretmeni, "Şeker kåğıtlarının yerlere atılmış olduğunu görüyorum, bir daha böyle bir şey görmeyeyim!" sözleriyle çocukları tehdit etti.
C şubesinin öğretmeni ise çocuklara herhangi bir geribildirim vermedi. Sekiz hafta boyunca düzenli aralıklarla çocuklara şeker verildi ve geri bildirimler aynı şekilde devam etti. Sekizinci haftanın sonunda ortaya çıkan sonuç şuydu: A şubesinde hiç kimse şeker kâğıdını yere atmıyordu. B şubesinde öğretmen yakınlarda ise kâğıtlar çöpe atılıyor, öğretmen ortada yoksa çoğunluk tarafından yere atılıyordu. C şubesi öğrencilerinin davranışlarında ise hiçbir değişiklik olmamıştı.”
Prof. Dr. Acar Baltaş takip ettiğim ve ondan çok şey öğrendiğim bir eğitimci yazardır. Yazıları ve kitapları halk diline yakın yazıldığı için zorlanmadan okuyabiliyorsunuz. Yukarıdaki alıntıyı aldığım “Hayalinizi yorganınıza göre uzatın” kitabı okuyucusuna çok şey katacak bir eserdir. Bu kitaptan çok şey öğrendim. Sizin de öğrenebileceğinizi zannediyorum.
Yukarıdaki gözlem ve araştırma açıklanmaya ihtiyaç duyulmayacak kadar nettir. Büyük küçük demeden insanlar teşvik ve takdir edilen davranışları pekiştirir. İlkokulda okurken matematik dersi korkulu rüyam idi. Gerçi derslerin çoğu sevimli değildi. Ancak beden eğitimi, resim, müzik vb. dersleri severdim; her çocuk gibi. Bir gün öğretmen matematik dersinden sözlü uygulama yapıyordu. Öğrencileri teker teker tahtaya kaldırıyor basit bir işlem yazdırıyor ve onu çözmemizi istiyordu. Sınıfta sevgi gören çocuklar soruları patır patır çözüyordu. Benim gibiler ise tahtada put gibi duruyordu. Aradan elliüç yıl geçmesine rağmen olayı şimdiki gibi hatırlıyorum. Öğretmenin verdiği sayıları ve işlemi tahtaya yazmıştım. Ancak gözlerim sayıları, beynim de işlemi görmüyordu. Sadece yiyeceğim dayağa odaklanmıştım. Bu korku aklımı o kadar almıştı ki gözüm birşey görmüyordu. Halbuki gösterilecek ufak bir sevgi ve ilgi sonrası soruyu çözmem içten bile değildi.
Matematik dersine karşı olan korkum orta okulda da devam etti. Orta okulun son sınıfında bir hocam sayesinde matematiğe ısınmıştım. Öyle bir aşamaya gelmiştim ki sınıf adına yarışmalara katılabiliyordum. Lise de ise matematik öğretmeni ablamın arkadaşı olduğu için bana özel olarak sevgi ve ilgi gösteriyordu. O dönemden sonra matematik dersine olan ilgim daha da arttı daima ileriye doğru gitti. Öyle zamanlar oldu ki çoğu zaman cebimde matematik soruları içeren kitapçık bulunduruyor, fırsat buldukça zevkine soru çözüyordum. İşte sevgi ile teşvik edilmenin sonuçları.
Küçük olsun büyük olsun herkes biraz pohpohlanmak, şımartılmak ve değer görmek ister. Bunları gerekli dozlarda uygulayarak hem karşımızdakinin mutluluğuna bir katkı sunabilir hem de onun daha verimli davranış göstermesini sağlayabiliriz. Buna da kazan-kazan ilkesi deniyor. Bu ilke ile ilgili bir yazımız olacak inşallah.