Kur’an kimin sözüdür?

Kur’an-ı kerim birçok ayette bize “düşünmez misiniz?” “akletmez misiniz?” “ibret almaz mısınız?” gibi sorular soruyor.

Abone Ol

Bize bu soruları soran Kur’an-a biz soralım: “Sen kimin sözüsün?”

Kur’an binlerce ayetiyle bize cevap veriyor. Bu ayetler içinde Rum süresinin ilk ayetlerine bakalım.

1-Elif, Lam, Mim.

2-Rumlar (Perslere) mağlup oldu.

3-Fakat onlar, bu mağlubiyetlerinden sonra yakın bir zamanda, size yakın bir yerde, yer yüzünün en aşağısının yakınında tekrar gâlip geleceklerdir.

4- Üç ile dokuz yıl içinde, Rumların gâlip geldiği o gün mü’minler de sevineceklerdir. Her işin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm ve o işleri karara bağlama yetkisi bütünüyle Allah’a aittir.

Burada meallerini yazdığımız üçüncü ve dördüncü ayetlere baktığımızda, gelecekle ilgili haber veren beş bilgi görüyoruz. Bu beş bilgi, Kur’an-ın doğruluğuyla ilgili çok ciddi bir risk taşımaktadır. Eğer bunlardan bir tanesi dahi gerçekleşmezse, o zaman Kur’an’ın tüm doğruluğu sorgulanacaktır.

1-“Rumlar ve Bizanslar tekrar savaşacaklar.”

Tarihte düşman olan devletlerin, bir barış anlaşması yaparak ebedi dost olduklarının örnekleri saymakla bitmez. Bunlar da artık savaşmaya son verip, böyle bir anlaşma yapmış olsaydılar, Kur’an’a doğru, yalansız bir kitaptır diyebilir miydik? Asla!

Bu iki devlet, artık savaşmaktan vazgeçip, uzun yılları kapsayacak bir barış anlaşması imzalamış olsaydılar, o zaman Kur’an-ın tüm doğruluğu verilen bu ilk bilgiyle çürümüş olacaktı.

2-Bu “savaşı Rumlar kazanacak”

Rumlar, hem taht kavgalarından kaynaklanan siyasi kargaşa hem ekonomik hem de ordunun kullanacağı askeri teçhizat bakımından en zayıf dönemlerini yaşarken, bu sözü söylemek çok ciddi bir risk taşımaktadır. Ayrıca bu bir savaştır, kimin kazanacağını

nerden bileceksin? Bu savaşı Rumlar değil de Persler kazanmış olsaydı, yine Kur’an-ın tüm doğruluğu tartışılmış olacaktı.

3-“Bu savaş yakın bir zamanda, üç-dokuz yıl arasında gerçekleşecektir.”

Diyelim ki bu savaş yakın bir zamanda değil de uzun bir zaman sonra gerçekleşti. Örneğin; Bunlar 3-9 yıl arasında değil de 10-20 yıl sonra savaştılar. O zaman yine Kur’an, doğru söylüyor diyebilir miydik?

4-“Yerin en alçak yerine yakın ve size de yakın bir yerde bu savaş vuku bulacak.”

Burada bilimsel bir bilgi verildiği için Kur’an-ın doğruluğu açısından, bu cümle başlı başına ciddi bir risk taşımaktadır. Ayette geçen “edna” kelimesi alçaklık, aşağılık demektir, “edna’l-ard” kelimesi ise “yer kürenin en alçak yeri ile size yakın yer” manasını taşımaktadır. Savaşın yapıldığı yere baktığımızda ise bu savaşın dünyanın en alçak yeri olan Lut Gölü civarında gerçekleştiğini görüyoruz.

O zamanlar, dünyanın en alçak yerinin Lut Gölü olduğunu bilmenin imkanı yoktur. Çünkü böyle bir bilgiye ulaşmak için ya elinde şimdiki teknolojik imkanlar olacak ya da bütün dünyayı karış karış gezmen ve ölçmen gerekir ki dünyanın en alçak yerinin neresi olduğu bilinsin.

Peygamber Efendimiz’de de hem böyle bir teknolojik imkan olmadığı hem de bütün dünyayı karış karış gezerek böyle bir araştırma yapmadığına göre, o zaman dünyanın en alçak yerinin Lut Gölü olduğunu nasıl bildi?

5-“Rumların galip geldiği o gün mü’minler de bir sevinçle sevinecekler.”

Mekke’de her yerde mü’minlere zulmediliyor, işkence ediliyor, mü’minler şehit ediliyor, boykot ediliyor. Böyle bir durumda mü’minler neyle sevinecekler? Peygamber Efendimiz dahil hiç kimse mü’minlerin neyle sevineceklerini bilmiyorlardı. Ancak bilinen tek bir şey var; Rumların bu savaşı kazandıkları gün mü’minlerin de sevinecekleri bir şey olacak.

Peki ya mü’minler o gün sevinmeyip daha çok sıkıntı çekmiş olsaydılar? Örneğin; Mekke’deki bütün müşrikler birleşip Müslümanları ortadan kaldırabilirlerdi. Ya da mü’minlerin başına bulaşıcı bir hastalık gelebilir veya ekonomik bir sıkıntıyla başları daha büyük bir dertte olabilirdi.

Nitekim Mekke’de inen bu ayetlerden yedi yıl sonra bu ayetlerde anlatılanların hepsi gerçekleşti. Mü’minler de o gün bedir savaşının zaferiyle sevindiler.

Şimdi bu iki ayeti alıp Hamas ve israil savaşıyla biraz karşılaştıralım. Hamas, israil’e saldırdığı ilk günlerde herkes üçüncü dünya savaşından bahsediyordu. Hatta şimdi bile bu ihtimal göz ardı edilmiş değil. Ancak, onca savaş uzmanları, ilim adamları, istihbarat görevlileri, ömrünü askerlikte geçirmiş emekli generaller ve şimdi görevinin başında olan onlarca generaller dahi bu savaşın üçüncü dünya savaşına dönüşüp dönüşmeyeceğini bilemiyorlar.

Ya da bu savaş üçüncü dünya savaşına dönüşse dahi, savaşı kim başlatacak? Savaş hangi devletler arasında, nerede ve ne zaman gerçekleşecek? Savaşı kim kazanacak? Bunları hiç kimse bilemiyor.

Bahsettiğim uzmanlar bu konularla ilgili okumadıkları tek bir kitap bırakmadıkları halde yine de bu anlattıklarımızın tek birinin dahi net bir cevabını veremiyorlar.

Ancak okuma-yazma bilmediği halde, Peygamber Efendimiz (as) yedi yıl sonra gerçekleşecek savaşın kimler arasında, ne zaman ve nerede başlayacağı, savaşı kimin kazanacağını harfiyen hepsini ifade etmiş ve bu savaşla dünyanın en alçak yerini dahi tespit etmiştir.

Bir savaşın kimler arasında, nerede, ne zaman yapılacağı ve kimin kazanacağı bilgisinin, onca teknolojik imkan ve istihbarata rağmen işin uzmanı olan insanların dahi bilmelerinin imkanı olmadığı halde. Peygamber Efendimiz (as) tüm bu bilgilere nasıl ulaştı? Kim O’na bu bilgileri verdi?

Bu kişi (haşa) Kahindir desek, kahinler de bu bilgilerin hiçbirini bilmiyorlardı. Sihirbazdı desek, sihirbazlar da bu bilgileri bilmiyorlardı. Çocukken kervanlarla gittiği panayırlarda karşılaştığı papazlar bu bilgiyi O’na verdiler desek. Papazların kendisi de bu bilgiyi bilmiyorlardı.

O zaman geriye tek bir şey kalıyor. Tüm bu bilgileri bilen Bir’i, Hz.Muhammed’e (aleyhisselam) haber vermiştir. Bu haber verenin de ancak ve ancak Allah Azze ve Celle’nin olduğu sonucuna varıyoruz.

Onun için diyoruz ki: Tek bir harfinde dahi yalanın olmadığı Kur’an, ancak ve ancak Allah’ın sözüdür.

Ve diyoruz ki; “Ey Kur’an şüphesiz ki sen Allah’ın kelamısın ve hiç şüphe yok ki Hz.Muhammed Mustafa (sallalahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kulu ve Resulüdür.”

Rabbim, bu iman üzerinde bizleri yaşatsın ve bu iman üzerinde bizleri haşreylesin. (amin)