Etrafımızda var olan birçok insanın bulunduğu konumdan daha farklı bir konumda olması gerektiğine şahit olmuşuzdur. Bunun sebeplerine baktığımızda ise karşımıza birçok etken çıkmaktadır. Sosyal çevre, ekonomik sebepler, kültürel anlayışlar ve dini inanışlar bu duruma sebep olan etkenler olarak sıralayabiliriz. Bu durumu araştırırken karşımıza farklı bir görüş çıkmaktadır ve bu görüşe Kuantum Sıçraması denilmektedir. Peki, Kuantum Sıçraması nedir? Ve yetenek kaybı ile nasıl bir ilişkisi vardır? ‘’Kuantum sıçraması kavramı, 1913'te Danimarkalı fizikçi Niels Bohr'un elektronların atom çekirdeği etrafında sadece enerji düzeyi denen bölgelerde daireler çizerek döndüğünü ileri sürmesiyle ortaya çıktı. Elektronlar, kuantum adı verilen bir enerji paketini emerek veya yayarak, bir seviyeden diğerine atlarlar veya inerler. Parçacıklar herhangi bir seviyede bulunabilir, ancak asla iki seviyenin arasında olamazlar. Bu düşünceye göre, kuantum sıçramaları anlık ve rastgele gerçekleşir.’’ Yani enerji verilen bir atomda, etrafındaki elektronlar ışınlanmış gibi bir anda farklı bir yörüngeye giriyor ve bunun sebebi hala bilinmiyor. Bu aslında zaman yolculuğu ve uzay filmlerinden hatırlayacağınız şekliyle ışınlanmanın temelini oluşturuyor. Tabi buradaki durum her zaman olumlu bir netice ile sonuçlanmayabilir ve sonucunda asıl olması gereken yerin dışında var olan nesnenin hem bulunduğu ortama hem de kendisine zararları olmaktadır.
Bu durumu hem okullardaki çocuklar hem de iş hayatındaki insanlar üzerinden de ele alabiliriz. Elektronları çocukların beyin kapasitesi ile özdeşleştirdiğimizde; kişisin asıl yetenekli olduğu işlerden alıp zorunlu başka işlerde çalıştırdığımızdaki sonuçlar verimsiz olunabilmektedir. Bu duruma sebep olan kişiler çoğunlukla yetenekleri, liderlik yetkinlikleri eksik olan yöneticiler olmaktadır. Yetenek, beceri ve en iyi verim odaklı bakmanın yerine daha çok itaat ve nepotizm aklı ile hareket edilmesi sonucunda bu durumlar ortaya çıkmaktadır. Burada idarecilere, iyi niyetli ve liyakatli idarecilere önemli sorumluluklar düşmektedir. Ekibindeki çalışanların ne kadar bilgisayar başında / ofiste olduklarını iş sonuçlarını dikkate almaksızın değerlendiren yöneticiler bence ilk sıradalar. Paradoks gibi görünecek olsa da çalışanları takip etmeyen yöneticiler ise ikinci sıradalar. Çünkü hedeflerine ulaşmasını istediğiniz çalışanların duygusal veya teknik desteğe ihtiyacı olabilir, tamamen yalnız da bırakmamak gerekir. Aynı şekilde okullarda görev yapan idarecilerin de hem öğrencileri ile hem de öğretmenleri ile hem gözlemsel hem de ilişkisel yönden iyi bir konumda olmalıdır. Yöneticiler, öğretmenlerinin ve öğrencilerinin yeteneklerinden maksimum verim almak ve bu doğrultuda desteklemek için iyi bir vizyona sahip olmalıdırlar.
Her çalışan her öğretmen her öğrenci takdir edilmeyi ve motive edilmeyi ister. Başarılı olan her kişi konumu veya çalıştığı yer neresi olursa olsun takdir edilmeyi, başarısız olduğunda cezadan ziyade motive edilmeyi ister. Yeteneklerin işlev görmesi kendine alan bulması ve somut olarak ortaya çıkması için de takdir ve motive kavramının önemli etkileri vardır. Burada en önemli iş yöneticilere düşmektedir. Çalışanını, öğretmenini ve öğrencisini çok iyi tanıyan, analiz eden idareciler sonuç alma konusunda da hayal kırıklığına uğramayacaklardır. Lider yöneticilere bu süreçte çok iş düşüyor. ‘’Yeteneğin aidiyetini sağlamada pastanın büyük bir kısmı lidere / yöneticiye aittir. İşverenler ise liderleri / yöneticileri seçenlerdir. Temeli sağlam olan bir binada bile orta katların zayıf olmasını üst katların düzgün yükselmesine engel olacaktır. Ya da orta sahası yetersiz bir futbol takımının hem defansının hem forvetinin başarılı olması pek mümkün değildir.’’
Öğretmenliği çok iyi olan bir öğretmeni alıp yönetici yapmak ya da sınıftan uzak bir alanda değerlendirmeye çalışmak yetenek hırsızlığıdır. Aynı şekilde matematik becerisi çok iyi olan bir öğrencinin sözel derslere yoğunlaştırılmaya çalışılması ya da çok iyi basketbol oynayan çocuğun futbola yönlendirilmesi de yetenek hırsızlığıdır. Şirkette çalışanlarının arasında bilgisayar kullanma becerisi çok iyi olan bir çalışanın tutup saha çalışmasına göndermekte yetenek hırsızlığıdır. Burada kişileri yetenekleri doğrultusunda doğru pozisyonlarda çalıştırmak hem kurumlar hem de kişinin kendisi için çok verimli olacağı konusu kesindir. Hiçbir özelliği olmayan, kibirli ve nepotizmimle kurumlara yerleştirilen yöneticilerin hem kişilere hem de kurumlara vereceğinden ziyade ki verebileceği pek bir şeyi de yok, daha çok verebileceği zararlara şahit olmaktayız.