Savaştan yeni çıkmış ve yetişmiş insanının çoğunu savaşta kaybetmiş bir toplumun-ülkenin kendini eğitim alanında belli bir seviye tutması çok zordur. Ama bu bir sonuçtur ve buradan yola devam edip eğitimin her kademesinde gerekli girişimlerde bulunmak zorunlu bir ihtiyaçtır. Savaş sonucunda elde kalan yetişmiş insanımız ülkeye çok yük olmadan bu soruna çözümler aramaya başlamışlardır. Şehir merkezlerinde bu sorunlar bir şekilde çözüme kavuşuluyordu ama köy yerlerinde eğitim alanında gerekli girişimler çok ağır yürüyordu. Devlete yük olmayan, yenilikleri köye götürebilecek, köyün kalkınmasını sağlayabilecek birçok alanda bilgi sahibi ve köyde kalabilen öğretmen tipi arayışı “Köy Enstitüleri”nin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Enstitülerinden önce “Köy Öğretmenleri Okulu” açılmış ardından 1940 tarihinde de “Köy Enstitüleri” kurulmuştur. Köy öğretmeni yaratmak “Köy Enstitüleri’nin” temel amacı konumuna gelmiştir. Bu okullarda yetişen öğretmen gittiği yerde görev alanını, sadece okulla sınırlı tutmayan, okul dışı etkinliklerle toplumu bilgilendirme, yeniliklerden haberdar etme, geleceğe hazırlama, insanlara rehber ve önder olma gibi görevlerle donatılmıştır. Devletin uzak kaldığı ve köy dışındaki her olaydan habersiz bir şekilde hayatını sürdüren köylünün en yakın dostu ve haber kaynağı bu öğretmenler olmuştur.
Her güzel şey gibi Köy Enstitüleri de kendine yaşam alanı bulmakta zorlanmış ve belli bir mücadeleden sonra rafa kaldırılmıştır. Belli bir gücü eline alan kesimlerin kendilerinden olmayan herhangi bir şeyi yok etme konusunda acımasızca davrandıklarını günümüzde de görmekteyiz. Ne kadar iyi ya da ne kadar faydalı olduğunun öneminden çok bize hizmet ediyor mu ve bizim düzenimizi bozacak mı zihniyeti ile bu tur kurumlar kapatılmaktadır. Ancak Köy Enstitüleri milletin güç ve bütünlüğüne inanmayan zihniyetinin kurbanı olmuş ve bu zihniyeti sergileyen yönetici, politikacı, ağa ve şeyhler tarafından kapatılmıştır. Hayatını köylünün sırtında geçindiren ve kendi cahilliği ile kurduğu dünyaya insanları da dahil etmeye hatta zorla dahil etmeye çalışan bu kafalar nedeniyle sadece 13 yıl yaşayabilmiştir. Ülkesini gerçekten seven ve muasır medeniyetler seviyesine çıkarılması gerektiğini düşünen bazı kişiler köy insanını kaderine teslim edilmemesi ve eğitim ile gerekli hizmetin verilmesi için çalışmalar yapmıştır. Günümüze kadar köylerdeki eğitim farklı uygulamalarla bünyesinde birtakım problemleri yaşatarak devam etmiş olup bunun en göze çapan örneği birleştirilmiş sınıflardır. Birleştirilmiş sınıf ise öğretmen ve derslik sayısının yetersizliği, öğrenci azlığı gibi nedenlerden ötürü özellikle köy ve kasaba ilköğretim okullarında farklı seviyedeki öğrencilerin bir sınıfta toplanarak eğitim-öğretim çalışmalarının sürdürüldüğü sınıf olarak ifade edilebilir. Birleştirilmiş sınıflar daha çok köy olgusuna dayanmaktadır. Birleştirilmiş sınıf uygulaması ekonomiklik açısından düşünülmüş bir önlem sonucu ortaya çıkmıştır.
Belirlenen bir diğer problem ise köy okullarındaki finansman sorunudur. Toprağını ekmesi ve hayvanlarına bakması için insana ihtiyacı olan ve yapılan her şeye sorgusuz sualsiz itaat eden kişileri elinde tutmak isteyen köyün zengini-ağası bu okulları bile, şeyhten aldıkları düzmece fetvalarla kapatmaya çalışmışlardır. Fakir olan köylünün ağanın eline bakması ve devamından merkezden gerekli desteğin verilmemesi ekonomik sıkıntıları eğitime set olan bir engel haline gelmiştir. İlköğretim okullarının finansmanı 222 Sayılı ilköğretim kanununa göre köy okullarının birçok gelir kaynağı vardır. Fakat uygulamada bu gelir kaynaklarından faydalanmada sorunlar yaşadıkları görülmektedir. Hatta bu kaynaklardan hiç faydalanamamaktadır. Bunların yanında zaten yoksul olan, eğitim seviyeleri yetersiz olan ve ilgisiz olan velilerden de eğitime beklenen katkı alınamadığı da başka bir gerçekliktir. Temel eğitimin en önemli sorunlarından biri de köyde verilen eğitimin geliştirilmesi sürecidir. Bu da köyde görev yapan öğretmenlerin iyi yetiştirilmesinden ve çalışma şartlarının iyileştirilmesinden geçer.
Her köye yeni okul açmak ve insanın olmadığı, insanın göç etmek zorunda kaldığı köylere eğitimi götürmeye çalışmak tamamen suya yazı yazmaktır. Öncelik olan, köydeki eğitim etkinliklerini etkili ve verimli hale getirebilmek için her şeyden önce köyün şartları ve köydeki insanların ihtiyaçlarına yanıt veren bir okul düşüncesi benimsenmelidir. Nicelik olarak ne kadar çok okul yaparsan yap, nitelik olarak o köydeki insana hitap etmiyorsa, köydeki yaşamına bir katkısı yoksa bu okullar sadece devletin sırtında kısa süreli külfet olur ve bir noktadan sonra metruk bina statüsüne gelir. Bu sorunların yanında eğitimcilerin de sorunlarına gerçekçi yaklaşılması lazımdır. Köyde görev yapan bir öğretmene maddi ve manevi imkanlar sağlanmadıkça ve başarılı bir eğitimden geçirilmedikçe öğretmenin daha iyi olacağı görüşü tartışma konusu olacaktır. Burada sizleri daha fazla sıkmadan başlıklar halinde sorunlara karşı yapılacak birkaç çözümü sıralayayım; 1) Var olan okullarımızın fiziki mekân ve ihtiyaçları tespit edilip giderilmeli, nicelikten ziyade niteliğe göre hareket edilmeli, 2) Öğretmenlerin sınıf yönetimine ilişkin sorunlarını giderecek hizmet içi eğitimi verilmeli, üniversitelerde verilen eğitimin teorikten ziyade, sahada okullarla uygulamalı şekilde verilmelidir. 3) Okul-aile işbirliğini giderilmesine yönelik stratejilerin geliştirilmesi yönünden ciddi adımlar atılmalıdır. Marjinal görüş ve eğitimde bilim düşmanlığı zihniyetine sahip kişilerin okullardan uzak tutulmalı, şeklinde 3 maddede özetleyebiliriz.
Ercüment ZÜNGÜR