Yirmi yıl önce bir ilçede görev yaparken ailece görüştüğümüz iki kadim samimi dostumla Van’da buluştuk. Arkadaşlarımdan Hüseyin Bey yüksek rütbeli bir subay olarak bu sene Van'a atandı. İbrahim bey ise Adana’da doktorluk yapıyor. Bu ziyaretten müthiş bir haz duyduk. Çocuklar büyümüş, saçlar beyazlamış, vücutlar daha bir olgunlaşmış…İbrahim Bey’le yirmi yıl boyunca seyrek de olsa görüşmüştük. Ancak Hüseyin Bey ve ailesini bu süre zarfında hiç görmemiştik.
Bu ziyaret bana çocukken izlediğim bir filmi hatırlattı. Üç arkadaş birinin başına olumsuz bir şey gelirse bir araya gelip diğerine destek vermek üzere sözleşip ayrılıyorlar. Uzun bir süre sonra birinin başına olumsuz bir şey gelince de toplanıp onu desteklemeye başlıyorlar. Bizimki de sanki öyle birşey. Ancak biz olumsuz bir durum için değil bir arada bulunmak için buluştuk. Hayatın sanki farklı bir evresindeydik. Dört gün dört dakika gibi geçti. Eski anılar depreşti. Komutanımızın anıları sohbetimize renk kattı. Beraber geçirdiğimiz süre içerisinde yaşadığımız olayları konuşurken sanki zaman yolculuğu yapıp yirmi yıl öncesine dönüp o anı yaşamış gibi olduk. Şunu gördüm ki geçmişte yaşadığımız halisane (çıkarsız, menfaatsiz) birliktelikler ileride hatırlanınca anlamlı ve değerli oluyor.
Pazartesi günü işe gittim. Öğleye doğru da İbrahim kardeşim yürüyerek daireye gelmek üzere evden yola çıkmış. Yolda yetmiş yaşlarında, ayağında problem olduğu için aksayarak yürüyen bir adama rastlamış. Selam verip Defterdarlığı sormuş. Adam bir yere telefon açarak defterdarlığın eski yerinde olup olmadığını öğrenmiş. Eski yerinde olduğunu öğrenince İbrahim kardeşime işyerinin oraya yakın olduğunu söyleyerek beraber gitmelerini önermiş. Yolda uzun uzun sohbet etmişler. Adam mobilyacılık yapan bir esnafmış. İbrahim Bey de Adana’dan geldiğini, doktor olduğunu söylemiş. İşyerinin yakınına varınca Musa Abi işyerinin sokağını göstererek defterdarlığın daha ileride olduğunu söyleyerek yola devam etmiş. İbrahim Bey “Ben bulurum” demişse de Musa Abi “Seni kapıya kadar götürüp senden ‘Allah razı olsun’ sözünü duymadan bırakmayacağım” diye karşılık vermiş. İbrahim Bey’i defterdarlığın kapısına kadar getirerek Allah razı olsun duasını almış. İbrahim Bey yukarı davet etmişse de nazikçe teşekkür etmiş. İbrahim Bey kapıda “Maskesiz girilmez” yazısını görünce maske temin etmek için sağa sola bakınınca Musa Abi arka cebinden kullanılmamış bir maske çıkarıp İbrahim Bey’e vermiş.
İbrahim Bey yanıma geldi. Sohbet ettik. Bana Musa Abi’yi anlattı. Hem duygulandım hem de gururlandım. Musa Abi, Doğu’nun klasik nezaket ve kültürünü göstermiş. Kimbilir Musa Abi’nin hikayesi ne kadar anlatılacak.
Sohbetten sonra Musa Abi’yi ziyaret etmeye karar verdik. İbrahim Bey’in aklında kalan sokağa girdik. Biraz ilerleyince bir esnafa Musa Abi’yi tarif ederek sorduk. O da dükkanının az ilerde soldaki sokakta olduğunu söyledi. Dükkanı bulup içeri girdik. Dükkanın girişinde sağdaki boşlukta bir adamın namaza durduğunu gördük. İçeri girip doğru adrese girip girmediğimizi sorduk. Adres doğruydu. Namaz kılan kişi de Musa Abi idi. Namaz bitti, sohbet başladı. Kendi adıma ve Van adına minnettarlığımı ifade ettım. İbrahim Bey yirmi yıldır süren ve kardeşliğe varan dostluğumuzdan söz ederken, Musa Abi de yaşadığı bir dostluk anısını anlattı:
Bir kamu kurumunda işçi olarak çalışırken emekli olmuş. 120 bin TL maaş alırken (eski para) emekli maaşı 57 bin’e düşmüş. Çocuklarına üniversite okutma isteğine maddiyat engel olunca bu engeli aşmak için üç katlı evini satılığa çıkarmış. Bir süre sonra İzmir’de yaşayan bir dostu ziyarete gelmiş. Eve gelirken dostu satılık levhasını görünce sebebini sormuş. Musa Abi de durumu anlatmış. Dostu çok üzülmüş. Musa abinin yanından ayrılırken ona 30 bin dolar vererek “Ticaret yap; kazanırsan parayı verirsin kazanamazsan ne sen beni tanıyorsun ne de ben seni (Parayı vermedim anlamında),” demiş. Duygulandıran bu dostluğu hissediyor musunuz? Musa Abi o parayı alıp bir şehire gidiyor (sanırım Denizli). Oradan paranın tamamıyla battaniye alıyor. Aldığı battaniyeleri satıp borç aldığı parayı kazanıyor. Daha sonra benzer ticaretler yaparak oradan da kısa sürede güzel paralar kazandıktan sonra İzmir’e gidiyor. Satın aldığı beş bileziği bir kutuya koyup arkadaşının evine gidiyor. Arkadaşına parasını veriyor. Arkadaşı bu kadar kısa sürede borcunu ödemesine şaşırıp durumu Musa Abi’ye soruyor. Musa Abi de olayları anlatıyor. Ertesi gün Musa abi evden ayrılmadan önce evin hanımını çağırıp altın kutusunu gizlice verip "Bu size hediyemdir. Ben ayrılmadan önce lütfen eşine söyleme," diyor.
Bu yazımızda iki güzel yaşanmış olayı anlattım. Adana’dan buraya gelip bize bu saadeti yaşatan İbrahim kardeşimize ve Van’ı hatıralarda yaşatacak örnek bir davranış sergileyen Musa Abimize teşekkür ederiz. İyi ki varsınız.