İhtiyaçtan artakalanı

Abone Ol

a“Akrabaya hakkını ver. Yoksula, yolda kalmışa da (hakkını ver), fakat saçıp savurma. (İsra Sûresi 26)

“Birçokları zengin olunca sefil olmaktan kurtulmuşlardır ama başka bir sefaletin içine düşmüşlerdir." Epikuros

Yoksul olmaları halinde ana, baba, kardeş, kız kardeş gibi yakın akraba fertlerine nafaka vermek Kur’ân’ımızın emridir. Yukarıdaki  ayetten anlaşılacağı üzere  yoksulların, yolda kalmışların, imkânları olanlar üzerinde bir hakkı olduğunu anlıyoruz. Bu bir insanın başka birine lutfen yaptığı bir yardım değildir. Bu, Allah’ın farz kıldığı, kulluk ve tevhid ilkesiyle birlikte ele aldığı bir haktır.

Zekat, Diyanet İslam Ansiklopedisinde şöyle tanımlanmıştır:  Zekât, Kur’an’ın ifadesiyle fakirin hakkıdır, onu vermek kişinin maddî ve mânevî varlığını temizleme ve arıtmayı sağlar. Zengini cimrilik hastalığından, aşırı mal hırsından kurtarır; ona cömertlik ve kendi alın terinden bir pay verebilme, verilen nimete yine kendi cinsinden şükretme hasleti kazandırır.

Yukarıda ifade edildiği üzere zekat ve sadaka fakirin hakkıdır. Bunları hak sahiplerine verirken minnet ederek değil borcumuzu öder gibi davranmalı ve kişiyi rencide etmekten kaçınmalıyız.  Yüce Allah Bakara süresinin 264. ayetinde şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın.” diyerek uyarıda bulunmuştur.

Bakara Suresi’nin 219’ncu ayetinde: “Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan artakalanı.” Bu ayetin insanı iliklerine kadar sarsması gerekir. “İhtiyaçtan artakalanı…”  Geçen gün şöyle düşündüm: Evim var mı? Var; arabam var mı? Var; borcum var mı? O da var. Demek ki giderleri gerçekleştirip ihtiyat ayırdıktan sonra kalan kazanç ise ihtiyaçtan arta kalandır. En azından sabit gelirliler için öyle düşünülebilir. Ancak düşünmek kolay, hayata aktarmak zor. Biz yola çıkalım, Rabbim bize destek verir inşallah. Diğer taraftan ihtiyaçlar sınırlandırılmaz ve istekler ihtiyaç gibi görülürse sevgili Resulun (sav): “İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz.” tarifine maruz kalırız.

Seneca Ahlak Mektuplarında şöyle diyor: Epikuros söylemiş: “Doğaya uygun yaşarsan, hiçbir zaman fakir olmazsın; herkesin kanısına (düşüncesine) göre yaşarsan, hiçbir zaman zengin olmazsın." Doğa az şey ister, herkesin kanısı ise sonsuzluğu. Birçok zenginin nesi var nesi yok sana verilirse, ayrıca kader seni zenginliğin en yüce katına çıkarsa, altından tavanlar örtse üstünü, erguvanlar giydirse; zevkin, zenginliğin öylesine büyük olsa, koca dünyayı mermerlerinle kaplatsan; hem yalnız zengin olmakla da kalmasan ve ayaklarının altında savursan varlığını; bunlara heykeller, resimler, sanatın türlü biçimlerde tantana için yarattığı her şey eklense, evet, bütün bunlar sana sadece daha çoğunu istemeyi öğretecek…

Aradığın şey doğal bir istek midir, yoksa kör bir istek mi diye anlamak istersen, bu istek bir yerde durabilir mi diye bir bak bakalım. Çok yol alan için daha yürüyecek çok yol kalmışsa, bil ki o yol doğal bir şey değildir.

Rabbim etrafımızdaki muhtaçları göremeyecek ve isteklerimizi ihtiyaç olarak görecek kadar basiretimizin bağlanmamasına yardımcı olsun inşallah.