Hoşgörü ve ön yargı

Abone Ol

Bir tartışma esnasında hasmı İmamı Azam Ebu Hanife'ye bir tokat vurur. İmam-ı Azam ise sinirlerine hâkim olarak şöyle der:

”Senin bu hareketine aynı şekilde karşılık verebilirim ama vermeyeceğim. Seni halifeye şikayet edebilirim, bunu da yapmayacağım. Seni Allah’a havale edip ahirette davacı olmayı ve hakkımı almayı dileyebilirim fakat bunu da yapmayacağım. Sadece sorulursa eğer bana, Cennete sensiz girmek istediğimi söylerim.”

Hoşgörü, sözlükte “Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans” olarak tanımlanır. Bir diğer anlatımla “Hoşgörü karşı tarafın hataya açık tabiatının farkında olarak, ona insaflı davranmaktır.” Önyargı ise “Bir kimseyle ya da bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, kanı” olarak tanımlanır.

Kişinin her zaman haklı olması mümkün değildir. Yaşadığım süre içerinde bu yargının doğruluğuna birçok kez şahit oldum, olmaya da devam ediyorum. Her şey göründüğü gibi değildir. Bu nedenle yargılamadan ve karar vermeden önce gördüğümüzü zannettiğimiz durumların doğruluğunu teyit etmekte fayda var. Yoksa farkında olmadan gönül yıkarız. Özellikle de duyduğumuz herhangi bir olumsuz şey üzerine harekete geçmeden önce iyice düşünmek gerekir.

Sevgili Peygamberimiz (sav) Kâbe’ye şöyle hitap etmiştir:

'Ey Kâbe! Ne kadar hoşsun. Kokun ne kadar güzel. Şanın ne kadar yücedir. Bir müminin kalbinin hürmeti, saygınlığı senin saygınlığından daha yücedir.'

Öyleyse Kâbe’den bile daha yüce olan insan kalbinin hürmeti ve saygınlığını koruyabilmek için hakkında duyduğumuz şeylerle hüküm vermeden veya eyleme geçmeden Üç Filtre Testi’ nden geçirmekte fayda var.

Bir gün bir adam Sokrates’e: “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” der.

Sokrates: “Bir dakika bekle” diye cevap verir ve devam eder: “Bana bir şey söylemeden evvel seni üç filtre testinden geçirmek istiyorum.

Birinci filtre: “Gerçek filtresi. Bana söyleyeceğin şeyin tam olarak gerçek olduğundan emin misin?”

Adam: “Hayır, aslında bunu sadece duydum.”

Sokrates “Tamam” der.  Şimdi ikinci yani iyilik filtresini deneyelim. Arkadaşın hakkında bana söylemek istediğin şey iyi bir şey mi?” diye sorar.

Adam “Hayır, tam tersi” diye cevap verir.

Sokrates: “Öyleyse onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Şimdi de işe yararlılık filtresini uygulayalım. Arkadaşın hakkında söyleyeceğin şey benim için yararlı mı?” diye sorar.

Adam şaşırarak: “Hayır! Gerçekten de değil!”

“Sokrates: “İyi o zaman. Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi ve yararlı da değilse, bana niye söyleyesin ki!” der.

Duyduğumuz şeyleri doğruluk, iyilik ve yararlılık gibi filtrelerden geçirebildiğimiz zaman duyumlarımızın mahkûmu olmaktan kurtulmuş, onların hâkimi olmak seviyesine de yükselmiş oluruz. Yine her zaman ve her durumda haklı olamayabileceğimizi idrak edebilir, iki düşünüp bir karar vermeyi de başarabilirsek, hem kendimize hem de karşı tarafa zulmetmemiş oluruz. Zira “Zulmün hasmı Allah’tır.” rivayeti bu durumu çok güzel ifade etmektedir. “Ez-zulmü lâ yedûm, ve’l-küfrü yedûm” denilmiştir, yani  “Küfür devam eder, zulüm devam etmez.” 

Öte yandan her zaman haklı olamayacağımız noktasından kendimize baktığımızda kendimizi sorgulama şansımız da olur. Zira hoşgörü, önyargıları yıkar. Önyargı ise mantıklı düşünmeyi engelleyen bir barikattır. Yine hoşgörü, karşı taraf için “Belki onun da bir bildiği vardır” diye düşündürür. Önyargı ise hayata kirli bir camdan bakıp her şeyi kirli görmektir.

Rabbim bizi önyargılı kişilerden ve ön yargılı olmaktan korusun.