Diyarbakır-Sur’da sokağa çıkma yasağına 17 saat ara verildi ve enkaz bütün yakıcılığıyla gözler önüne serildi. Yıkılan evler, taş üstünde taş kalmayan sokaklar, derin yarıklar, içine girilemeyen mahalleler, yanıp kül olan camiiler, hanlar, okullar, hamamlar… Ve hepsinden en acısı yitip giden canlar.
Sur’la sınırlı değil bu tablo. Cizre, Nusaybin, Silvan, Lice ve diğer yerlerde hep aynı görüntüler, aynı kahredici manzaralar… İmkânı bulan ellerine geçirdiği bir parça eşya ile yola atıyor kendini. Herkes can havliyle bu cehennemden çıkmak derdinde. Ajanslar sürekli göç kareleri servis ediyorlar. Müsebbibi değişse de Kürtlerin payına hep zorunlu göçmek düşüyor. 90’larda devletin zulmü nedeniyle göçüyordu Kürtler, bugünlerde ise PKK’nin hendeklerinden ve öz yönetiminden kaçıyor.
Göçe mecbur kalanların sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor artık. Ekonomi çökmüş halde. Diyarbakır Esnaf ve Sanatkâr Odaları Birliği Başkanı Alican Ebedinoğlu’nun söyledikleri durumu özetliyor: “Sur’da 311 işyeri açılmamak üzere kepenk kapattı. 14 otel olaylar nedeniyle kapandı. Turizm sektörü bitme noktasına geldi. 3 bin kişi işsiz kaldı. Bir banka Diyarbakır’dan çekildi, birçok banka şubelerini kapattı. Bölge genelinde 10 bin işyeri kapandı. % 50 istihdam kaybı var. Hayatı olumsuz etkileyen hendekler halkta da karşılık bulmadı. Esnaflarımız bizlere gelerek hendeklere karşı tepkilerini dillendiriyorlar. Sokağa çıkma yasağı ve çatışmalar nedeniyle esnaf çeklerini ve kredilerini ödeyemez durumda…”
KÜRTLERİN SIRTINA BİNENLER
Nereye baksanız büyük bir tahribat. Büyük bir yanlış yapılıyor. Yapılanların Kürtler adına herhangi bir kazanım oluşturmadığı ayan beyan ortada. Buna rağmen kimileri ısrarla hendekleri savunmaya devam ediyor. Kesin inançlı PKK’lileri bir yana koyuyorum. Ama onların haricinde hendek savunuculuğu yapan iki kesim daha var ki, tavırları üzerinde mutlaka durulmalı.
Bu kesimlerden birini Kürtlerin sırtından inmek istemeyenler oluşturuyor. Bunlar bütün kavgalarını Kürtlerin vermesini arzuluyorlar. Çok Kürt dostu gözüküp dışarıdan PKK’ye sürekli gaz veriyorlar. Ellerini sıcak sudan çıkarıp soğuk suya koymaya niyetleri yok Kürtleri sahaya sürmekte hiç tereddüt etmiyorlar. Kendilerinden uzak olması koşuluyla hararetle şiddetin en üst noktaya tırmandırılmasını savunabiliyorlar. Güvenli ortamlarında, sıcak kafelerinde, masa başlarında şiddeti kutsuyor, şiddetin yaratıcılığından ve ürettiği değerlerin büyüklüğünden dem vuruyorlar. PKK’den daha savaşçı bir performans bekliyorlar.
TUZU KURULAR
Bu kesimlerden diğerini ise, -tabiri mazur görün- bazı tuzu kuru Kürtler oluşturuyor. Kimini yakından tanıyorum. Halleri vakitleri yerinde. Bugün burayı ateş sarsa hemen kendilerini Türkiye’nin Batısına atacak koşullara sahipler. Alternatifleri bol, çatıları hazır. Televizyon dizilerinden çıkmış görkemli evlerde oturuyorlar. Çocukları gayet iyi okullarda okuyor. Yaşam tarzlarından, kişisel zevklerinden ödün vermiyorlar.
Yangına körükle giden bu her iki kesimin de evlerinin önünde hendek kazılmasından hazzetmeyecekleri kesin. Çocukları için hendek kazıcılığı gibi bir gelecek öngörmedikleri de. Ellerine silah verip çocuklarını hendek nöbetlerine gönderecekleri de yok.
Ama bir bakıyorsunuz, ağızlarından kan damlıyor. Sosyal medyada bir klavye gerillasına dönüşmüş haldeler. Sanal âlemde onlardan gözü karası yok. Hendeklere methiyeler düzüyorlar. Başkalarının kanı, ıstırabı ve ölümü üzerinden kahramanlık tiratları atıyor, kişisel imajlarını parlatıyorlar. Yetinmiyor, bir de bu akıl tutulmasını eleştirenleri akıllarınca PKK’ye jurnalliyorlar.
Haklarını teslim etmek lazım; bazıları çok başarılı. Ama başarılı olmaları onların ahlak dairesini terk ettikleri gerçeğini örtemiyor.