Diyarlar ki bu yaz Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan olacak.
Nasıl olacakmış o iş? Şu sıralar AK Parti gitsin diye utanmasa kendi partisine değil ‘HDP’ye oy verecek olan seçmenle birlikte ‘medya’ da çok acayip hesaplar yapıyor. Bunlardan birini T24 yazarı Emre Yörük ‘Neden HDP’ye stratejik oy vermek lazım’ başlıklı yazısında şöyle ortaya koyuyor:
“HDP yüzde 10 oy alıp barajı geçtiği zaman AKP’nin milletvekili sayısı başkanlık sistemini referanduma götürme eşiğinden, hükümeti kurma eşiğine düşecektir. CHP’nin oyundaki yüzde yarımlık oy artışı, CHP’nin AKP’den sadece 2-3 vekil almasını sağlamaktadır ama HDP’nin oyundaki yüzde yarımlık artış, AKP’nin 50’ye yakın vekil kaybetmesini sağlayacaktır. HDP’nin barajı geçmesi ile AKP’nin iktidardan düşmesi mümkün olacaktır. Selahattin Demirtaş, AKP ile koalisyon yapacak “en son partinin” HDP olduğunu ve seçim barajını kaldıracak bir CHP-MHP hükümetine dışarıdan destek verebileceklerini belirtmiştir. Yani, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu yaz başbakan olması mümkündür, bunun yolu da HDP’nin barajı geçmesidir. Bu seçimde HDP’ye oy vermek için HDP’li olmaya gerek yoktur. Bu tarz kritik seçimlerde, seçmenler stratejik oy verebilirler. AKP’den ve Erdoğan rejiminden kurtulmak isteyen bir vatandaş için en verimli, en garantili, en kısa yol, HDP’ye oy vererek HDP’nin barajı geçmesini sağlamak olacaktır. HDP barajın altında kaldığı zaman ise, diğer herhangi bir partinin oy oranının yüzde 0.5 yüksek olmasının AKP iktidarına bir zararı olmayacaktır.”
Yani senaryoya göre HDP barajı geçerse bu yaz başbakan Kemal Kılıçdaroğlu! Peki CHP’nin iktidar olduğu yeni bir dönemde HDP’nin rolü ne olacak? HDP’nin barajı geçmesi üzerine yapılan ‘tatlı’ yorumlar, HDP’nin barajı geçmemesi üzerine kurulan ‘dehşet’ senaryoları kadar böyle bir durumda HDP’nin ne olacağı konusunun konuşulmaması da sanırsam AK Parti üzerinden HDP’yi devirme hesabı yapan muhaliflerin ‘algı’ yönetiminde boş bıraktığı bir konu…
***
AK Parti’nin bu ülkede 12 yıl içinde yaptığı en önemli şey ‘algıları’ iyi yönetmek oldu. Ülkenin başına geldikten sonra önemli işler yapan AK Parti hükümetleri sadece iş yapmakla yetinmedi aynı zamanda söylemlerle de seçmeni kendisine bağladı. Ak Parti’nin yapabildiği en önemli şey ise doğru bir algı yönetimi ile Türk’ü de Kürd’ü de muhafazakarı da özgürlükçüyü de farklı yerlerdeki ‘doğru’ söylemlerle kendisine bağlayabilmekti. Daha 10 yıl öncesine kadar ‘Kürt’ kelimesini hazmedemezken, Erdoğan Batı’da ‘tek vatan, tek millet, tek bayrak’ ile milletçi, muhafazakar kesimi partilerinden bir mıknatıs gibi çekip partisinin tabanına eklerken, Doğu’da ise ‘Kürt Sorunu’ vardır diyerek harekete geçip yavaş yavaş sürecin de temelini hazırlıyordu.
Şimdi durup şöyle baktığınızda 2008 yılında Tayyip Erdoğan’ın Hakkari’de ‘Ya sev ya terket’ şeklinde ifade ettiği iddia edilen söylemi kimler hatırlıyor ki?
İnsanlar neyi hatırlıyor biliyor musunuz?
Erdoğan’ın Diyarbakır’da ‘Kürdistan’ kelimesini kullanmasını, 2013 Diyarbakır halkı ile buluştuğunda Kürt Sorununun çözümüne dair söylemlerini, Leyla Zana tarafından karşılanıp Osman Baydemir’i makamında ziyaret etmesini… Ha keza insanlar artık Öcalan’ın sert söylemlerini, federal Kürdistan söylemlerini de hatırlamıyor. Öcalan denilince Diyarbakır Newroz’ları, ‘barış çağrıları’ geliyor akıllara.
İşte tam sıralar ‘HDP’ bu algıyı iyi yapıyor.
Üstelik HDP AK Parti’nin en iyi şekilde kullandığı algıyı ‘iyi’ yönetmek ile kalmıyor ‘Milli Selamet’in kullandığı bir seçim çalışmasını da cadde ve sokaklarda bizzati uyguluyor. Birebir seçmen ile görüşüp, ikna etmeye çalışıyor, HDP’ye davet ediyor, çalmadık kapı bırakmıyor.
Yazının başındaki bölümdeki yazı da bir algı yönetimi ürünü. HDP sadece kendi yarattığı algı ile ülke genelinde bir çıkış yapan bir parti değil. Daha dün ‘Kürt’ kelimesine hıncı olduğu için Ahmet Kaya’ya olan öfeksini ‘Vay Şerefsiz’ diyerek dışavuran bir medya organı bile HDP’yi ‘olabildiğine’ desteklerken HDP iktidar olsun diye değil AK Parti gitsin diye yapıyor. HDP ise olması gerekeni yapıyor. Onların yaptığı algıyı çok daha ‘tatlı’ bir kıvama getirerek ‘lehine’ kullanıyor. Yani ‘HDP’ doğru olanı yapıyor. Nihayetinde AK Parti de aynı medyayı, aynı aydınları, aynı kesimleri aynı algı ile bir dönemler AK Parti’ye oy vermeye çağırmıştı.
Şimdilerde AK Parti’nin baskılarından sıkıldıklarını dile getiren, o dönemler barışa, demokrasiye, özgürlüğe yönelik politikaları ile ‘Oyum AK Parti’ye diyen kesim şimdi aynı söylemle ‘Oyum HDP’ye’ diyor. Çok ‘Kemalist’ ve ‘ulusalcı’ isimlerin bile ‘HDP’ demesini biz ‘yine’ iyi niyetle okuyalım ama HDP’nin de ‘Türkiyelileşme’ adımı sonrasındaki değişimi insanlara sempatik geliyor.
Muhabbet edip şöyle bir seçim değerlendirmesi yaptığımız kimi CHP’li, kimi MHP’li batılı seçmenin; “Biz oy vermeyiz ama siz Kürtler biraz sahip çıkın da oyunuzu Demirtaş’a verin” demesinin altındaki mesaj HDP’ye yönelik bu ideolojik akışın farklı yanlarının da olduğunu söylüyor. Bu suyun debisinin bu kadar artmasının altında bir ‘lider’ de var elbette. Ak Parti’nin Erdoğan’ı çıkarın hele bir! Geriye neyi kalır ki? Bu da öyle işte…
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kullandığı dil ile inanılmaz bir sempati kazanan Selahattin Demirtaş aynı ‘çok kapsamlı’ çağrısı ile farklı kesimleri HDP çatısı altında toplamaya devam ediyor. Kimse Erdoğan’ın Kürt sorunundaki ‘uç’ çıkışlarını hatırlamadığı gibi Selahattin Demirtaş’ın ve partisinin 2014 yerel seçimlerindeki ‘demokratik özerklik’ gibi çağrılarını da hatırlamıyor. Bilindiği gibi Demirtaş’ı ne kadar benimserse benimsesin batıdaki seçmen böyle bir senaryoda kesinlikle ‘özerklik’ ve HDP’yi duymak bile istemeyecektir. Velhasıl… Haliyle AK Parti karşıtı, CHP-MHP ve diğer partilerin tabanını oluşturup AK Parti egemenliğini HDP ile kırma hayali güden seçmenin de bir hesabı var. Ama düğümü yine çözecek olan kesim ‘Kürtler’. Ne CHP seçmenini yönelişi, ne aleviler, ne AK Parti düşsün diye ‘HDP’ diyen MHP’liler…
***
AK Parti’ye bugün bile “Biz Kürtlerin en büyük temsilcisiyiz” deme gücünü veren de Kürtler, HDP’nin kısa sürede yükselişe geçmesine sebebiyet veren de Kürtler! AK Parti’nin de HDP’nin de iktidarının da barajının da düğümünü Kürtler çözüyor. Siz ‘Kürt Sorunu’ yoktur dediğinizde de, ‘özerklik ilan’ ediyoruz dediğinizde de oy kaybediyorsanız ‘yanlış’ yaptığınız bir şeyler var. Nedir biliyor musunuz, bu bölgenin insanları artık ‘Kendilerine rağmen siyaset’ yapılmasını istemiyor.
Şu sıralar bir manava gittiğinizde şöyle doğal bir domatese el attığınızda kilosunu 5 TL’den, ama seri üretim ürünü bir domatese ise 1 TL cevabı alabiliyorsunuz. “Neden” diye sorduğunuzda ise cevabı hazır: “Abicim o köy domatesi.”
Sadece bu değil artık bir gıda ürünü önemli kılmak istiyorsanız başına ‘Köy’ koymanız yeterli. Köy biberi, köy yoğurdu, köy peyniri… Yıllar boyunca akın akın ‘şehire’ gelen köylüler heralde bu kadar ‘kıymetli’ olacağını bilseler, “Köylü milletin efendisidir” mottosunu elden bırakmayıp ‘köyde’ kalmaya devam edeceklerdi. Anlayacağınız globalleşen dünya ‘Atatürk’ü haklı çıkardı.
Kıymetli olan tek şey ‘köy’ menşeli domatesler değil heralde. Mesele şu ki köylüler, hele de bir dönemlerin ‘Kürt’ köylüleri şimdi seçimlerin kaderini belirliyor. Eskiden gidip ağayla işi bağlayıp kalıp oy çıkardığınız köylerde artık gidip kapı kapı dolaşmanız gerekiyor, insanları ikna etmeniz gerekiyor. Nihayetinde bu insanlara artık ‘öznesinde’ onların da olduğu söylemler gerekiyor.
HDP bu yönüyle batıya oranla doğduğu topraklara halen yabancı. HDP’deki tatlı politikayı dünyadaki gelişmeleri Batı’da çok sonra almamız gibi halen sindirmiş değil bu topraklar. Batı’daki HDP yükselişine konu olan söylemlerin biraz daha “kökeni” ile alakası olması gerekmiyor mu?
Olması gerekiyor. İşte tam bunlar konuşulurken şu sıralar Van’daki HDP reklamlarındaki billboardlarda dikkatimi çeken söylemler oldu. HDP’nin ya da aynı diğer Kürt Siyasi hareketlerinin geçmişteki reklamlarında adayların isimleri bile kullanılmaz, ‘Özgürlük’, ‘Özerklik’ gibi söylemlerden öteye gidilmezdi. Yani oy genel, yerel farketmez “Oy istiyoruz” vaadini karşılayan birkaç kelime vardı. Ötesi konuşulmazdı. Ama HDP’li Van milletvekili adaylarının afişlerinin altında şimdi vaatleri yazıyor. Örneğin Van’daki bilbordların bir kaçında deniliyor ki:
-Asgari ücreti de emeklilik maaşını da ilk etapta 1800 TL’ye çıkaracağız!
-Ataması yapılmayan öğretmenlerin atamasını yapacağız.
-Kiracılara 250 TL kira desteği vereceğiz.
-Van’ın vergi borçlarını sileceğiz.
-Depremde yapılan TOKİ konutlarının borçlarını sileceğiz!
-Kapıköy Sınır Bölgesi’nde ‘sınır ticaret bölgesi’ oluşturarak kota uygulamasına son vereceğiz!
Ve bunun gibi genele de hitap eden birçok vaat! Okurken iktidar reklamını mı okuyorum diye tereddüt ettim ama “Bizler meclise” diyen bilbordların altında yazan ifadeler bunlar. Bunlar son 12 yıllık süreci takip edenler için önemli şeyler. Bunlar Kürtler için önemli şeyler. Barajı geçip geçememek, iktidar olabilmek ayrı konular ama HDP’nin Van’ın ihtiyaç duyduğu ‘can alıcı’ konular seçim vaadi olarak kullanması bile çok önemli ayrıntıları barındırıyor.
Hâlbuki bunu şu sıralar geceli gündüzlü çalışmalar yürüten AK Parti adaylarının da rahat bir dille dillendirmesi gerekiyordu. Geçtiğimiz günlerde twitter’da şöyle yazmış Van TSO Başkanı Necdet Takva; “Vekil aday adaylarına vergi terkini, çevre yolu, afet konut fiyatları ve Ödemeleri vb. konularda konuşma yasağı uygulandığını duymuştum. Bu Yasağın adayları da kapsadığına şimdi şahitlik ediyoruz. Hiçbirinin ağzından bu konularda tek kelime çıkmıyor. Korkmayın Konuşun Beyler.”
Vay memleketin haline! Yahu bu konuları konuşmanın iktidar milletvekillerine ne zararı var. Aksine şimdiden bu konuları konuşacaksınız ki yarın Ankara’da çözmeye bahaneniz olsun. İşte halen Batı’da büyük kitlelerin desteğini alan, her şeye rağmen gücünden bir şey eksiltmeyen AK Parti’nin Doğu’da zayıflamasının altında bu da yatıyor. AK Parti adaylarının büyük çoğunluğu şimdiden bir mağduriyet portresi çiziyor. Saldırılar ve tepkiler ziyaretlerin, seçim çalışmalarında konuşulan konulardan daha çok öne çıkarılıyor. Haliyle dışardan bakınca seçmen bunu ‘Olası bir seçim kaybının bahanesi’ olarak görüyor. Hele bir seçimi kaybedin de ondan sonra ‘baskı’ yüzünden kaybettik deyin…
Konuya dönmek gerekirse, Van’daki bu vaatler bir yana HDP iktidar olmaya dair söylemlerini artırdı. Geçtiğimiz gün canlı yayında konuşan HDP lideri Selahattin Demirtaş sunucunun ‘Neden başka bir partinin başında değilsiniz?’ sorusuna; “Biz iktidar olmaya hazırlanıyoruz. Bizim bir misyonumuz var. Ben başka bir partinin başında olsam şimdi gerçekleri konuşmuyor, saçmalıyor olacaktım!” Demirtaş’ın buna dair söylemleri ‘sempati’ uyandırıyor. Ak Partilerin bile büyük çoğunluğu özel sohbetlerimizde “Demirtaş’ı ben de çok beğeniyorum.” Diyor. Sonrasında ise hepsi’nin ‘ama’sı var…
İşte bu amaların altında da HDP’nin iktidar olmak için daha değiştirmesi gereken şeyler olduğu yatıyor. Yani bu iktidar söylemlerini daha geniş bir tabana yaymak ve daha ‘net’ bir şekilde dillendirmek yatıyor. Bunun adına siz ne derseniz deyip HDP hala AK Parti’ye oy veren yüzde 50’ye yakın bir orandaki Kürtlerin oyunu alamıyorsa bunun altında gerçekçi sebepler de var.
Yani Kürtlerin farklı bahanelerinin hedefi olmaktan çıkıp ‘Türkiyelileşen’ hatta iktidara dair söylemler sergileyen bir HDP’nin Doğu’da konuşması gereken birşeyler daha var. Aksi takdirde barajın aşılması için Batı’dan kazanıldığına inanılan ‘HDP’ oyunun barajı geçmeye yetecek kadar olması için yine Doğu’daki ‘Kürt’lerin oyu gerekiyor.
AK Parti’nin 12 yıllık iktidarında yaptıkları hala yapacaklarının teminatı olarak seçmenin önünde. 2014 yerel seçiminde cemaat kavgası, yolsuzluk iddiaları, skandallara rağmen ortaya çıkan sonuçlar herkesin malumu. Üstelik AK Parti bu seçimi de kazanması halinde 2023’e kadar gücünden bir şey yitirmeyecek. O 2023 vizyonu güçlenerek devam edecek. Baraj altında kalan bir HDP de bir daha bu ivmeyi kazanamayacak. Çünkü o zaman algıyı HDP’den yana yöneten partiler, medya, gazeteler başka arayışlar içinde yer almaşa başlayacak. Kürtleri yine ‘yok’ sayacak.
Yani HDP barajı geçse de geçmese de Türkiye’de çok şey değişecek. ‘Bizler meclise’ diyen HDP ‘meclise’ gider mi bilmiyorum ama ‘Kürtler’ nereye gideceğini daha çok merak ediyorum.