Birçok önemli gün ve haftanın sadece sözde olduğu zamanlardayız.
Günlerin birer Pazar haline gelmesi…
Önemli günlerin önemsizleştirilmesi her şeyin anlamının yitmesine neden oluyor.
Mesela bir 14 Şubat Sevgililer günü…
Mesela bir babalar günü…
Anneler günü…
Son dönemler her şeyin reklama, ekonomiye, ticarete konu olması nedeniyle bu günlerin bir çoğu anlamsızlaştı.
Dini, milli birkaç bayram ve gün dışında bir çok gün artık sadece hediye almak, hediye vermek, piyasayı hareketlendirmek için var.
Üstelik manevi değerini çoktan yitiren bu günler reklam piyasası tarafından tam aksine her geçen gün daha da öne çıkarılarak, daha da abartılarak kutlanıyor.
Anlayacağınız.
Hiçbir günün adı ile anlamı arasında bir bütünlük kalmadı.
Aslında dönüp baktığınızda bu tür günlerin öne çıkmasının hepsinin altında bir mesaj, bir olay, bir yaşanmışlık var.
Örneğin kadınlar günü.
Kadınların birliğinin, dayanışmasının, bir arada olmasının mesajını taşıyan geçmişi 100 yılı aşkın bir gün.
Zaman içerisinde çok farklı noktalara gelmiş.
Bir sağa çekilmiş, bir sola.
Ama öyle ya da böyle bugüne kadar erişmiş.
Ama sadece adının erişmiş olması yetmiyor.
Mesela dün…
Sadece Van’da onlarca, yüzlerce mesaj paylaşıldı
Etkinlikler yapıldı.
Yapılsın.
Amenna.
Bir şey dediğim yok.
Yalnız…
Bu etkinlikleri yaparken bir günlük değil çok günü kapsayan bir duyarlılık yaratmak en önemli detay.
Bizim aslında kadınlarımızın önemini anlamak, onlara kıymet vermek için böyle günlere ihtiyacımız yok.
Çünkü bu topraklar kadının ailenin en önemli parçası, ailenin ayakta kalmasının temel taşı olduğunu bilenlerin toprağı.
Kadınlarımız, annelerimiz öteden beri kıymetliydi, değerliydi.
Haliyle birilerinin bize hatırlatmasına gerek yoktu.
Fakat dünya değişti.
Başımızın tacı kadınlar dövülüyor, sövülüyor, hırpalanıyor.
Kıymetlilerimiz olmadık muameleler görüyor.
Haliyle geldiğimiz noktada onların kıymetli oluşlarını değil, kıymetten ne kadar uzaklaştığını, onları nasıl örselediğimiz onların da herkes gibi olabilmesini konuşuyoruz.
Bu mu olmalı?
Asla…
Birilerini suçlamak, zan altında bırakmak değil niyetim.
Ama özellikle bu bölge kadın denince şiddetin değil kıymetin, şefkatin olduğu daha çok olması gereken topraklar.
Şiddet haritasında batıya göre çok daha iyi bir durumda olsak da son dönemlerde biz de kadına şiddetin, çocuk gelinlerin, aile dramlarının yaşandığı olaylara şahitlik ediyoruz.
Üzülüyoruz, kırılıyoruz, tükeniyoruz.
Dedim ya bu topraklar kadının baş tacı olduğu topraklar.
Bu topraklarda kadın kutsaldır, bereketin simgesi, şefkatin yansımasıdır.
Önceden neyse öyle de kalmalı.
Özümüzü kaybetmeden kadının kıymetli olduğu geleneğimiz, göreneğimiz sürmeli.
Gerek evde, gerek işte…
Nerede olursa olsun kadının kıymetinin bilindiği bir toplumda kadının ziyan olma, kadının zedeleme şansı yoktur.
Geçmişten beri kadir, kıymeti ile anılan bu topraklarda kadınlarımızı son dönemlerde düştüğü duruma düşürmeyecek kadar zengin bir geçmişimiz var bizim.
Bu geçmiş bize kadınları ezmeyi, hor görmeyi, eşit saymamayı değil kadını yüceltmeyi, onu rehber edinmeyi gösteriyor.
Kim nereye gidiyor bilmem ama 8 Mart’ı her görüşümüz bize kadının kıymetli olduğunu unutmamayı hatırlatmalı.
Kadınları yılda bir kez hatırlamayı değil.