Halimiz

Abone Ol

Aslında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden yola çıkarak, kadına yönelik şiddeti yazmayı düşünüyordum.  Fakat memleketimizde son birkaç ayda yaşanan ve gittikçe bir cinnet halini alan toplumsal şiddet,  herhangi bir cinsiyete hasredilemeyecek kadar ciddi boyutlarda. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, erkekler ve  hatta hayvan ve bitkiler…

 

 Çocukluğunda ağaç dallarını kırdığı için azar işiten, hayvanlara şefkat göstermesi için tembihlenen bir  nesil, vuruyor, kırıyor, kesiyor, yakıyor, yıkıyor şu günlerde.

 

‘hakların temeline sanki bir volkan düştü’ diyor şair.

 

El hak doğrudur…

 

Kadın hakkı, çocuk hakkı, insan hakkı, hayvan hakkı…

 

Çiğnediğimiz, yok saydığımız, yok ettiğimiz o kadar çok hak var ki.

 

Kâinatın merkezine kendini koyan, dünyanın kendisi çevresinde döndüğünü düşünen narsizmin pençesinde kıvranan zavallılarla dolu etrafımız. Nefsinin, kibrinin, karanlık hislerinin esiri olmuş binlerce insanla aynı ortamı paylaşıyoruz her gün. Aynı otobüse biniyor, aynı mağazada alışveriş yapıyor, aynı caddede yürüyoruz.

 

Herkes patlamaya hazır bir bomba gibi. Tahammül ve saygı terk edeli çok olmuş kalpleri. Kredi kartının limiti kadar itibar gören zavallılar, aldığı maaş kadar değer veriyor karşısındakine. Ötesi, börtü böcekten farksız…

 

Tamamen mekanikleşen hayatlar yaşanıyor.

 

Televizyon ekranlarından, bilgisayar monitörlerinden hayatı algılamaya çalışan zavallılar güruhu olduk toplum olarak.

 

İçinde şiddet, içinde ahlaksızlık, içinde saygısızlık barındıran diziler, filmler, yarışmalar boca ediliyor her sabah ve her akşam üzerimize.

 

Asla yaşayamayacağımız hayatlar modelleniyor ustaca, zavallı bilinçlerimize.

 

Gerçek sanıyoruz çoğumuz, spotlar altındaki sahte renk ve desen cümbüşünü.

 

Hazlarımız coştukça coşuyor,

 

‘bende neden yok’ duygusu öfkemizi kabarttıkça kabartıyor,

 

‘benim neyim eksik’ duygusu kibrimizi okşadıkça okşuyor ve bu kibirle, bu kıskançlıkla, bu nefretle sokaklarda alıyoruz soluğu.

 

Sonra?

 

Sonrası malum, biriken öfkemizi kusuyoruz birbirimize.

 

Üçüncü sınıf kabadayı dizileriyle motive olmuş gençler,

 

‘kendisine yan bakacak birileri’ni arıyor sokaklarda.

 

Uyuşturucu madde kullanımını büyümenin, adam sayılmanın ön şartı sanan zavallı gençler sızıp kalıyor duvar diplerinde, kuytu köşelerde.

 

İzlediği dizideki manken/oyuncu kadar güzel/yakışıklı ol(a)madığı için içten içe hayıflanıyor çiftler birbirlerine.

 

Toplumumuzun dibine konan bombanın saati ağır ağır işliyor hâsılı.

 

Manevi değerlerimiz yozlaştırıldıkça yozlaştırılıyor,

 

Toplumu bir arada tutan inançlar iğfal ediliyor,

 

Gençliğe rol model olması gerekenler şiddet dilini meşrulaştırıyor fütursuzca.

 

Netice?

 

Kadın kocasını zehirliyor,

 

Koca eşini dövüyor,

 

Mektep talebesi öğretmenine pusu kuruyor okul bahçesinin dibinde,

 

Siyasi görüşünden dolayı acımasızca öldürüyor birbirini üniversite öğrencileri…

 

İşin en acısı ise, toplumun bütün bunları artık vakayı adiyeden görmemiz.

 

Ölümler sarsmıyor artık bizi.

 

Ölene üzülmek yerine, isminin önünde etiket aramaya koyuluyoruz hemen.

 

Üzülmemiz için ‘bizden’ olması gerekiyor göçüp gidenin.

 

İnsan olmanın en doğal halini bile sergileyemiyoruz birbirimize.

 

Yalnız kökümüzden, özümüzden, inancımızdan değil,

 

İnsanlığımızdan da kopuyoruz gitgide.

 

Halbuki eşref-i mahluk idik her birimiz.

 

Merhum Mehmed Akif Ersoy ‘İnsan’ şiirinde ne güzel anlatıyor bizi;

 

Dua olması niyetiyle bir kısmını aktarıyorum:

 

 

Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen,             (Haberdar olamamışsın kendi zatından da hala sen,)
"Muhakkar bir vücûdum!" dersin ey insan, fakat bilsen.     ("Hakir bir varlığım" dersin ey insan, fakat bilsen.)
Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir:                  (Senin mahiyetin hatta meleklerden de yücedir.)

Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir:              (Alemler sende saklıdır. Cihanlar sende toplanmıştır.)

Zeminlerden, semâlardan taşarken feyz-i Rabbânî,            (Yerlerden, göklerden taşarken Allah'ın bereketi)

Olur kalbin tecellî-zâr-ı nûrâ-nûr-i Yezdânî.                         (Olur kalbin nur nur Allah'ın tecelli yeri)

Musaggar cirmin amma gâye-i sun´-i İlâhîsin;                    (Küçücüktür cirmin ama İlahi sanatının gayesisin;)

Bu haysiyyetle pâyânın bulunmaz, bîtenâhîsin!                   (Bu haysiyetle sonu bulunmaz bir varlıksın!)

Edîb-i kudretin beytü´l-kasîd-i şi´ri olmuşsun;                     (Güzellikler yaratan Kudret'in şiirinin en güzel beyti olmuşsun;)

Hakîm-i fıtratın bir anlaşılmaz sırrı olmuşsun.                    (Mahlûkunu iyi bilen Allah'ın bir gizli bir sırrı olmuşsun.)

Esirindir- tabîat, dest-i teshîrindedir eşya;                          ( Esirindir tabiat, sihirli ellerindedir eşya;)

Senin ahkâmının münkâdıdır, mahkûmudur dünya.            (Senin hükümlerine boyun eğdirilmiştir dünya.)

 

(8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun.)