Saltanattan daha yüksek bir makam olamaz, deme; çünkü yücelttiğin makam, fakirin derecesinden daha üstün değildir. Eli boş olan kişi, sadece ekmek kaygısı çeker; padişah ise geniş ülkelerin idaresini. Yoksulun akşama ekmeği varsa, gece Şam Hükümdarı gibi rahat ve huzur içinde uyur. Kaygı da geçer, sevinç de. Bilene, padişahlık başa beladır. Dilencinin görünüşüne aldanma, gerçek padişah odur. (Sadi)
Yıllar önce İstanbul’a gitmiştim. Rahmetli eniştemi bir arkadaşının yanında gördüm. Selamlaştıktan sonra, eniştemin seksen yaşlarındaki arkadaşı (o da rahmetli oldu) maliyede çalıştığımı öğrenince bir soru sordu:
“Çok değerli bir arsam vardı. Bir müteahhide verdim. Müteahhit, arsaya karşılık altı yüz kırk daire verdi. Bu dairelere isabet eden vergiden nasıl kurtulabilirim? Öte yandan cami yapıp cami parasını vergiden indirebilir miyim?”
Oradan ayrıldıktan sonra şöyle bir düşündüm. Bu adam, daireleri satıp paraya çevirirse, her gün en büyük kâğıt parayı doğrayıp yese, bu paraları bitiremez. O an yüce Allah’a bana bu kadar mal vermediği için hamd ettim. Akabinde şu sözü hatırladım:
"Zenginlik deniz suyu gibidir; ne kadar içersen iç, susuzluğun gitmez, aksine artar."
Makamlar ve zenginlikler, Allah’ın rızasını kazanmak için iyi bir vesiledir ancak her nefis bunları kaldıramaz. Nice yokluktan zengin olanları gördüm. Birçoğunda iman alameti görünüyordu ancak mal varlığı arttıkça içlerini hırs kapladı. Hırs arttıkça da helal-haram arasındaki kalın çizgiler o kadar inceldi ki, helal ve haram fark edilmez oldu. Yaptıkları şüpheli işlere fetva vereni bulmak da zor olmadı. Hâlbuki karın, bir ekmekle de doyar, bir kuzu ile de doyar.
Yazımıza bir dua ile son veriyoruz:
"Allah'ım, eğer hayrıma değilse çok mal verip azdırma, az verip başkasına el açtırma. Hayrıma değilse, Seni unutturacak saltanat ve makamı verme!