2003 yılının Temmuz ayı… Liseden mezun olduktan sonra ebedi dostluklar kurduğumuza inandığımız, liseli dostlarla, Bahçesaray’ın kadim ailesi Orhan’ların mahdumu Muhammed Afan Orhan’ın “gelin Bahçesaray’a, görün Bahçesaray’ı” demesi üzere davetlisi olarak Bahçesaray’ı gezmek ve görmek amacıyla gezi kararı alıyoruz. Bu karardan babama bahsettiğimde gözlerinin içi parlıyor; “Şimdi orada yeşilin her tonunu görmek, her çiçeğin kokusunu ayrı ayrı teneffüs etmek mümkündür…” diyor ve gezi kararımızı gönülden desteklediğini ifade ediyor.
Hele bir de Faruk Bey’in oğlunun misafiri olduğumuzu duyunca sevinci daha bir artıyor, “80’lerde 90’larda bizde babasının misafiri olurduk” diyor, “zaten oraya gidince başkasının misafiri olabilmek mümkün müdür?” Diye ekliyor. Aldığım bu cesaretle bir Ford Transit minibüste Van’dan, Bahçesaray’a doğru yola koyuluyoruz. Asfalt yollar bitip Bahçesaray menziline girince, yol birden 80’lerdeki şose yollara dönüşüyor, minibüsün hızı saate 20/30 km’ye kadar iniyor ve temmuz sıcağına rağmen camları toz nedeniyle kapatmak ve yolculuğumuza yolun bakımsızlığı nedeniyle büyük bir sarsıntı içerisinde devam etmek zorunda kalıyoruz. Van’dan, Bahçesaray’a kadar olan yaklaşık 1 saate gitmemiz gereken mesafe olan 110 km’lik yolu 3.5 saatte tamamlıyoruz. Yol boyunca sarsıntı, toz ve çukurlar nedeniyle birçok noktada mola verdiğimiz daha dün gibi hatırımdadır. Nihayetinde Bahçesaray’a yetiştiğimizde eşsiz doğası ve insanlarıyla kadim ilçe bizi bağrına basıyor. Hakikaten yeşilin her tonu ile buram buram kokan bitkileriyle, subaşı, nehri, kadim tarihi ve medreseleri ile Bahçesaray bizi büyülüyor. Kalma zamanımız daraldıkça hepimizin içinde bir sıkıntı peyda oluyor. Çünkü geldiğimiz o çileli yoldan tekrar geri dönme zorunluluğu gözümüzde büyüyor ve bizi korkuttukça korkutuyor. Fakat bilinmektedir ki; tüm gelmeler gitmek için, tüm gitmelerde gelmek içindir. Üç günlük gezinin ve tadına doyulmaz misafirliğin ardından aynı çileli yolculukla Van yoluna revan oluyoruz.
Van’a geldiğimizde yol arkadaşlarımızın birçoğu artık Bahçesaray’ a gitmemek için tövbe etmişti. Fakat benim için Bahçesaray macerası esas bundan sonra başlıyordu. Her ne hikmet ise o tarihten sonra, bugüne kadar hemen hemen her yıl Bahçesaray’a gittim hem de bu gitmeler öyle zoraki gitmeler değil, heyecanlı ve gidiş tarihinin beklendiği gitmeler oldu hatta kendimi fahri bir Bahçesaraylı olarak adletim. Her gidişimde ayrı bir yol macerası beni bekledi, bozulan araçlar, kaza yapan araçlar, ölümlü ve yaralamalı kazalara tanıklık ettim.
Van-Bahçesaray yolu adeta bir çile yoluydu. Evet, belki bir cennetti Bahçesaray ama yolu sırattan geçiyordu. Yol güzergâhı zamanla iyileştirildi, kazalar bir nebze azaldı, özellikle yaz yolculukları ilerleyen zamanlarda çile olmaktan çıkmış alternatif bir yol olan Hizan karayolu ulaşıma açılmıştı. Fakat kış demek Bahçesaray ve Bahçesaraylı için yine korku, yine çile demekti. Kış olunca ilçenin, ille olan bağlantısı hala kesilmeye devam ediyor ve binlerce Bahçesaraylı ilçede adeta mahsur kalıyor, hastası, cenazesi, düğünü olan bin türlü meşakkate katlanarak Van’a ulaşmaya çalışıyor. Maalesef 21.YY’da durum hala bu şekilde. İklimin acımasızlığına karşı, hareketsiz kalınarak on binlerce insanımız kaderine terk ediliyor ya da çığ tehlikesine rağmen yola düşmelerine göz yumuluyor.
Her ne kadar; 2013 yılında Kerapet tepesine yaklaşık 2 km’lik bir Kar Tüneli inşaa edilse de, Bu yapılan tünel çığ gelen bir bölgede değildi ama yolun en çok kar aldığı, açılması haftalar süren noktasına yapıldı, böylece karayollarının yol açma çalışması daha da hız kazandı, sonrasında Karayolları şantiyeleri kuruldu. Hem Van tarafından hem Bahçesaray tarafından sürekli karla mücadele yapılıyor ve en kısa olan yol neredeyse artık hiç kapanmıyordu, sadece aşırı fırtına ve tipi olan günlerde maksimum 3-5 gün kapandığı oluyordu, 2018 yılında Bahçesaray-Gevaş üzerinden ortalama 10 km’lik bir delme tünelin yapılacağının müjdesi Bahçesaraylılara verildi, bunun üzerine ilçede büyük bir heyecan yaşandı. Etüt çalışmaları başladı dendi bugün yarın biter dendi ama bir gelişme olmadı. 2020 yılının Şubat ayında bir akşam vakti Bahçesaray yolunda büyük bir çığ felaketi yaşandı, 12 vatandaşımız bir minibüsün içinde metrelerce karın altında kaldı, saatler süren arama faaliyetlerine 2 binden fazla insan katıldı, 7 vatandaşımız bu felakette can vermişti, cenazeler çıkarıldı, bulunamayan 2 cenaze daha vardı. Ertesi gün arama faaliyetlerini yürüten yüzlerce insanımızın üstüne tekrar çığ düştü ve bu defa maalesef 35 canımızı daha kaybettik. Bu büyük felaketten sonra artık Bahçesaray yolunda karla mücadele tamamen durduruldu.
Karla mücadelenin durması nedeniyle, ulaşıma alternatif yol olan Hizan karayolu üzerinden devam edilmek istense de bu yolda birçok risk içermekte ve yaklaşık 4-5 saatlik bir zamanı almaktadır. Bahçesaray’ı, Van’a bağlamanın ve oradaki vatandaşlarımızın can güvenliklerini sağlamanın yegâne yolu Bahçesaray/Van arasına yapılacak bir kar tünelinden geçmektedir. Böylece vatandaşlarımız rahat bir nefes alarak gerçek bir seyahat özgürlüğüne kavuşmuş olacak hem de can kayıplarının önüne geçilmiş olacaktır. Bu talep bir çığ felaketinde 47 can kaybeden ilçe insanına çok görülmemelidir. Bu kaybedilen 47 can buzdağının sadece görünen kısmıdır, her yıl basit hastalıklarda, doğumlarda ilçeye ya da ile ulaşılmaması nedeniyle onlarca ölüm vakası meydana gelmektedir. Artık Bahçesaray’ın bu müzminleşmiş sorunu görmezden gelinmeyecek ilgili idare ve kurullarca gerekenin yapılması elzemiyetinde ötesinde bir zorunluk, bir vatan meselesidir. Yazıma Naci Orhan’ın, Bahçesaray’a ağıt niteliğinde olan dörtlükleri ile son veriyor ve Bahçesaray’ı artık duyun diyorum.
“Her yıl felaketzedeyiz,
Kimseden yardım görmeyiz,
Haritada Türkiye’deyiz,
Keşif için gelin bize…
Bir yol yapın halk kurtulsun,
İster sağ,ister sol olsun.
Oylar onundur vaad olsun,
Seçimde hoş gelsin bize.”