Her birey gibi her toplum da biriciktir. Sahip olunan tarihi geçmiş, sahip olunan kültürel kalıplaşma ve sahip olunan insani fizyoloji ile her toplum biriciktir. Bu nedenle en iyi okul tanımını yapmak değişiklik gösterecektir. Eğitim sisteminin varoluş nedeni, toplumun eğitim gereksinimi karşılamak içindir. Toplumsal bir kurum olarak eğitim, toplumdaki değişmeleri sürekli olarak izlemek, bu değişmelere kendini uyarlamak zorundadır. Eğitimin topluma uyarlanmasına yardım eden bilim, eğitim sosyolojisidir. Eğitim sosyolojisi her toplumun kendi hikâyesinde değerlendirmeye çalışmaktadır. Eğitimi en geniş anlamı ile şu şekilde tanımlamaktadır: Yetenekli kişileri ayırıp seçmekte ve böylece en yetkin ve azimli olanların en yüksek, en zor konumlara gelmesini sağlamakta kullanılan etkin ve akılcı bir araçtır. Bunun paralelinde okullar ise, kişinin konumunu aile kökeninden çok, çaba ile yeteneğin belirlediği bir fırsat eşitliği toplumunun oluşturulmasına yardımcı araç olarak görür. Okullar, ekonomik gelişme için giderek bilgiye daha çok gereksinim duyulan bir toplumda, yetişkin rollerinin gerçekleştirilmesi için gereken bilişsel beceri ve normları öğretirler.
Her toplum kendinden olanı eğitir ve kendinden olana bu eğittiklerini görevlendirir. Kendi toplumsal varoluşunu bu eğittiği insan gücü ile şekillendirir. Yetişen insanların iyi veya kötü olması, kötü eğitilmesi, topluma faydalı veya faydasız bir konuma gelmesi gene toplumun var ettiği okulların bir sonucudur. Rousseau’nun “Çocuk doğuştan iyidir, onu kötü yapan toplumdur.” Fikri bize bir öngörü sunmaktadır. Ona göre, çocuk doğuştan iyidir fakat kendi haline bırakılırsa, doğal yapısı gereği yaramaz, meraklı, karıştırıcı, sorumsuz ve bencil olduğundan hatalar yapabilir. Okulda otorite bir ortamda yapılan eğitim yerine özgür bir ortamda yapılan bir eğitimi savunmaktadır. Burada en önemli görev biz öğretmenlere düşmektedir. Öğretmen, yol gösterici, yardım edici, örnek bir insan olmalıdır. Yani çocuğu dövmeyen, azarlamayan, kırmayan, küçük düşürmeyen, tersine onu yüreklendiren, doğru davranışlarını destekleyen, öğrenmesi için fırsat ve imkân hazırlayan sevgi dolu bir kişi olmalıdır. Çocuğun yeteneği, ilgisi, duygu ve düşünceleri dikkate alınmalıdır. Her öğrenci aynı değildir ve hep en çok istediğimiz doğru davranışları göstermeyecektir. Ve Öğrenci, istenmedik bir davranış gösterse, ona ceza verilmemeli, aşağılanmamalı; doğru davranışı yapması için ona yardım edilmeli, fırsat ve imkân verilmelidir. ‘’Eğitim ortamında, oyuna çok sıkça yer verilmelidir; çünkü çocuk oyunla daha kolay öğrenir ve kendini özgürce ifade edebilir. Öğrenci, istediği derse girip girmemekte serbest olmalıdır; fakat girdiği dersin kurallarına uymalıdır. Uymazsa yine çocuklarca oluşturulan kurulca, ona yaptırım uygulanmalıdır. Böylelikle içten gelen bir yaptırımla eğitim ortamında düzen sağlanabilir. Ders, sınıf geçme ya da kalma olmamalı, çocuk istediği alanda çalışmalıdır. Okul içinde alınacak bütün kararlar, herkesin eşit haklara sahip olduğu toplantılarda alınmalıdır’’ (Neill, 1996).
Neil’in yukarıdaki sözleri bize biraz ütopik gelebilir ama bunu yazarken de her toplumun aynı olmadığını, aynı imkanlara ve en önemlisi aynı nüfusa sahip olmadığını göz ardı etmiştir. İyi niyetli olduğuna hemfikiriz ama öğrenci sayısının 30 milyona yakın olan ülkemizde merkezi bir otoritenin olması zorunlu bir hal almıştır çünkü bu sayıdaki öğrencileri serbest bırakıp kararları kişiselleştirmek kaosu getirecektir.
Burada en önemli kazanım toplum olmanın ve toplum olarak ihtiyaçlarımız ekseninde topluma ve ülkemize en faydalı olanı kazanmak-kazandırmaktır. Öğretmen ve öğrenciler, okulu büyümenin/yetişmenin olduğu bir ortam olarak görmektedirler. Öğrencilerin de kendilerini büyüyen bir varlık olarak gördüğü kategori diğerlerine göre en yüksek orana sahiptir. Öğretmenleri ise onların büyümesine ortam hazırlayan, gelişimlerini sağlayan kişiler olarak görmektedirler. Bu alanda en çok kullanılan metafor olan bahçıvan metaforuyla öğretmeni öğrencinin büyümesinde gerekli koşulları sağlayan kişiler olarak görmektedir. Bu metaforunda birçok araştırmada öğretmen ve öğrenciler tarafından kullanıldığı belirlenmiştir. Ayrıca okulların bilgi veren ve yeni nesli yetiştiren yerler olarak görülmesi işlevselci yaklaşımın etkisine işaret eder. Çünkü işlevselcilere göre okullar, toplumda yetişkin rollerinin gerçekleşmesi için gereken bilişsel beceri ve normları öğretir. Buna ek olarak Ziya Gökalp’in eğitimin temel işlevi yeni nesli yetiştirmek (terbiye) ve bilgi vermek (talim) fikrinin etkileri de görülmektedir.
Toparlayacak olursak, en iyi en ideal okul şudur, demek bizi yanıltacaktır. Bunun doğrusu, içerisinde bulunulan toplum hatta içinde yaşanılan yöre için en doğru okul budur demek daha doğru olacaktır. Okul bulunduğu toplumun-yörenin suretine bürünmektedir ve en doğru okul o surete uygun, ihtiyaçlara cevap verir şekilde olandır. Okulu asla kabuğundan bağımsız düşünemeyiz ve hizmet ettiği yerden farklı konumlandıramayız. En doğru okul bulunduğu kaba en iyi şekilde hizmet verendir, diyebiliriz.