Emrolunduğu gibi dosdoğru ol!

Abone Ol

                                                                           Yalanın er geç ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır.

Resulullah, “Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. Sûrenin nesinin kendisini ihtiyarlattığı sorulduğunda, “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” (Hud 112) meâlindeki âyetin kendisini ihtiyarlattığını söylemiştir.

Münafıklığın alametlerini sayarken Peygamber efendimiz (s.a.v), diğer alametlerin yanında yalanı da zikrederek “Konuştuğu zaman yalan söyler” buyurmuştur. Demek ki yalan konuşmak (Allah korusun) münafıklığın alametlerinden biridir. Malumdur ki Hz. Peygamber daha peygamber olmadan “Emin” yani “güvenilir” sıfatını almış ve bu, onun lakabı olmuştu.

Hayat felsefem “Her zaman doğru söyle ki ileride ne söylediğini hatırlamak zorunda kalmayasın.” sözü üzerine kurulmuştur. Bu sözün hepsi de güzel olan farklı versiyonları var. İnsan bir olayı doğru anlatmadığı zaman farklı bir zaman veya farklı bir ortamda aynı konuyu anlatınca ilk söylediğini hatırlamama ihtimali yüksek. Ancak doğru birdir; değişmez. Bu sözü iş yaşamında aşağıdaki şekilde kullanıyorum: “Her zaman doğru iş yap ki ileride ne yaptığını hatırlamak zorunda kalmayasın." Bu basit gibi görünen iki cümle hayat kalitemizi yükseltir.

Geçen yıl mahkemeden tanıklık için bir davetiye geldi. Davetiyede tanıklık konusu belirtilmemişti. Tanıklık için adliyeye gittim. Mahkemenin Şırnak Mahkemesi olduğunu söylediler. Orada tanıklığı kamera karşısında Şırnak Mahkemesi’ne bağlanıp  yapacağımı öğrendim (SEGBİS). Duruşma başladı. Mahkeme başkanı 10 yıl önce yaptığımız bir işlemle ilgili tanıklığıma başvurdu. Konu, görev yaptığım bir komisyon ile ilgiliydi. Komisyonda yaptığımız bir işlemin detayını sordu. Bende “Komisyon olarak bahsettiğiniz türde işlem yapmıyorduk”, dedim. Hakim Bey, “Dosya üzerinde bu işlemi yaptığınız gözüküyor”, dedi. Ben de tekrar bu tür bir işlem yapmadığımızı söyleyince haklı olarak sinirli bir şekilde “Dosya öyle söylemiyor” diyerek duruşmada bulunan diğer kişilere yöneldi. Tam o esnada olayı (genel uygulamayı) hatırlayarak söz istedim. Başkan söz verince olayı şöyle anlattım:

“Sayın başkanım; bahsettiğiniz uygulamayı şimdi hatırladım. Kadastro geçen yerlerde kural sizin bahsettiğiniz gibi işlem yapmıyorduk. Ancak bu durumun bir istisnası vardı. Dosyada muhtemelen o istisna uygulanmış. “Peki, bu istisnayı hangi şartlarda uyguluyordunuz?” diye sorunca gerekçeleri anlatım. Başkan açıklamamadan memnun ve ikna oldu. Çünkü dosyadaki belirsizlik büyük ölçüde çözülmüş oldu.

Böylece her zaman kural ve kaidelere uygun olarak iş yapmanın ve yasal istisnalar haricinde genel uygulamadan ayrılmamanın karşılığını yıllar sonra detaylarını hatırlamadığım bir vakayı genel prensiplerle açıklama imkanında bulmuş oldum.

Çocuklarımı yalana başvurmalarına gerek duymayacak şekilde yetiştirmeye gayret ettim ve ediyorum. Eğer benim öfkeleneceğimi tahmin ettikleri bir şey söyleyecek olurlarsa bana “Baba bir şey söyleyeceğim ama kızma” diyorlardı. Eğer gerginsem “Şimdi söyleme” derdim. Kendimi hazır görünce çağırıp dinlerdim. Dinledikten sonra ne olursa olsun kızmazdım. Böylece varsa bir sıkıntı erkenden tedbir alıp önünü kesiyorduk.

Çocuk, yalanı ailede öğrenir. Bu nedenle biz ebeveynlere düşen, çocuğun önünde veya arkasında rengi ne olursa olsun yalan söylememektir. Ancak her doğru da her yerde söylenmez. Said Nursi Mektûbât kitabında şöyle demektedir: “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu demek, doğru değildir.”

Yazımızı Victor Hugo’nun bir sözü ile bitiriyoruz: "İnsanlar, yalan söylemek zorunda kaldıkları kimselerden nefret ederler".