Kısa süre önce yaşadığımız ve etkisinden kurtulamadığınız 15 Temmuz darbe girişimi hem bağrımızda bir yara, hem açılan bir gül/gülümseyiş yüzümüzde... Anlar arası bozulma yaşandıysa da yeni manzaralara kapı araladı bu durum.
Bu yıl okullarda Türkiye'mizin darbeye direniş sahnelerinin yer aldığı videoyla öğrenciler eğitim ve öğretime başladılar. Beklenmedik kaosun zaferle neticelendiği sahnelerin yer aldığı videoyu izleyen öğrencilerin gözlerinde biraz endişe, biraz hüzün, biraz da şaşkınlık vardı. Ama en çok dikkatimizi çeken durum; bu süreci atlatarak okullarına kavuşmuş olmanın sevinciyle kenetlenen çocuklara şahitlik ettik. Belli ki onlarda son anda Suriye olmaktan kurtulduklarını anlamışlardı.
Bu hadise gösteriyor ki her alanda olduğu gibi, özellikle her şeyin temelini teşkil eden medeniyet tasavvurumuzu ve eğitim hedeflerimizi yeniden ciddi bir dizaynla netleştirmeliyiz. Çünkü bir toplumun eğitim sisteminin bir hedefi olmadığında o toplum diğer medeniyetlerin model insanını yetiştirir.
Batıya Akademik Bağımlılığımız
Birleşmiş Milletler tarafından kurulan Unesco'nun çeşitli alt birimleri dünya insanlarını bir araya getirmeye dünya çocuklarının daha iyi bir gelecek için korumaya çalışırken; uluslararası toplantılarda önyargılar, ekonomik çıkarlar, etnik çıkışlar bütünleşmeye gölge düşürüyor. Dışarda çevre sorunlarıyla, açlıkla, amansız hastalıklarla ,bölgesel savaşlarla ,doğal afetlerle boğuşan bir dünyanın varlığı bu tarz kuruluşların işlevlerinin geçersiz olduğunun ve her topluma uyarlanamayacağının açık bir göstergesidir. Bu çelişkilerden, Osmanlı gibi bir medeniyet geçmişi olan Türkiye de nasibini almış, son yüzyıldaki Batı güdümlü eğitim politikalarıyla batıya adam yetiştiren, kendi geçmişiyle çelişkili bireyler yetiştirerek bir kaos dönemi yaşamıştır.
ABD ve batıya akademik bağımlılığımız neticesinde onların eğitim sisteminin hedefleri olan ferdiyetçi, girişimci, pragmatist( menfaatçi ),akılcı insan yetiştirmek bizimde hedeflerimiz arasında yer aldı. Bu kavramları baz alan eğitim sistemiyle hedefine en kısa yoldan ulaşmış birey Batılılar gibi Seküler bir teoloji ile yetiştirilip mesleğin de uzman bir birey olması sağlanmış oldu. Hakikat ve ahlakı, bilimin karşısında gören bu zihniyetin yetiştirdiği bireyler başarılı olmak için her türlü yanlışı mübah görerek seri üretime geçtiler. Sonuç olarak da başarılı, hedefine ulaşmış, belli bir kariyere sahip olmuş, içi boş, zihni kirli, dünyanın başına bella olabilecek bireyler yetişti. Hiçbir toplumsal sorun çözülmedi, aksine sorunlar iyice artarak devam ediyor...
Marx'ın "Batı dışındaki toplumlar Batı toplumunda istikbalini görür" sözü ile Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" isimli eserinde tarihin sonunun geldiğini, dolayısıyla artık evren ve ilerlemenin bittiğini; günümüzde ABD'nin ulaştığı yerin insanlığın neticede varabileceği Son Nokta olduğunun söylenmesi ile batı düşüncesinde medeniyetin teknolojiye endeksli olduğu iyice anlaşılmış oluyor. Batı dışındaki hiçbir ülkenin medeniyetinin olmadığını savunan bu akımlar zihinsel bir kaos etkisi oluşturmuşlardır. Teknolojiyi yüksek bina, seri üretim ve tüketim olarak algılayan Batı, eğitim başta olmak üzere her alanda takip edilecek yegane merci olduklarını savunarak adeta diğer medeniyetleri tarihten silmeyi amaçlıyorlar ve Türk eğitimi de bu çarkın dişlileri arasında maalesef yerini almakta.
Geçmişimize bir göz atalım...
Oysa "güzel ahlakı" tamamlamak üzere gönderilen Hz Peygamber (sav) kısa bir sürede hiçbir teknolojiye ihtiyaç duymadan büyük bir medeniyetin temellerini güzel ahlakla "İnsanı Kamil" yetiştirerek insanlık tarihine son imzayı atmıştır. Ashabı kiramın bu anlayışla asr-ı saadeti yaşamaları ve bize örnek teşkil etmeleri gibi. Dolayısıyla İslam medeniyeti batının karşı çıkıp bilime aykırı bulduğu hakikati öğretir. Hakikati öğrenen güzel ahlaklı İnsan-ı Kamil alimlerimiz tarih sahnesinde insanlığa faydalı olabilecek her alanda çığır açmışlardır. Endülüs'te kurdukları devasa medeniyetle Avrupa'nın temellerini atmışlardır( Batı medeniyeti bizden aldığı temeli tahrip ederek başka bir versiyonla bize sunmuşlardır)
Medeniyet kavramını ilk ortaya koyan ve bu alanda kitaplar yazan Farabi'dir. Onu İbni Haldun gibi alimler takip etmişlerdir.
Restore edilip bu sene tekrar hizmete açılan, 859 yılında cebirin yeni yeni ortaya çıktığı dönemlerde; ünlü Allame Fatma el-Fihriya tarafından kurulan aralarında İbni Haldun'un "Mukaddim" adlı eserinin de bulunduğu 4 bin civarı el yazması kitaba sahip ve ilk diploma veren üniversite özelliğinde All Karaviyya Üniversitesi açılmış dünyanın en eski kütüphanelerindendir.
Yine Abbasi Devri'nin Bağdat'taki kitap hazinesi Abdulkadir Geylani'nin (ra) Kadiriye Medresesi'nde bulunan kütüphane en güzel, en eski, en nadide; çoğunluğu el yazması olan 60.000 esere sahip bir kütüphanedir. Bütün alan derslerinin verildiği ve yüksek öğrenim gören kız öğrencilerin de bütün kütüphane hizmetinden istifade ettiği Kadiriye Kütüphanesinin eserleri savaşlarda defalarca yağmalanmıştır.
Dünyada henüz benzerine rastlanmamış aynı anda 70 bin kişiye ders veren Abdulkadir Geylani'nin (ra) medresesinde, 13 ilim dalında ders veriliyordu. Bu ilimler arasında uzay bilimi gibi fenni ilimlerde mevcuttu. Gayrimüslimler ve papazlar dahi Abdulkadir Geylani'den (ra) fenni ilimler konusunda ders alıyorlardı. Selahaddin Eyyubi gibi zatları yetiştirerek Haçlı ordusunun püskürtülmesine medrese zemin hazırlamıştır.
İşte medeniyetimizin temelleri ve eğitim sistem ihya merkezdedir. Modern(!) dedikleri eğitim sisteminin ise İmha merkezli olduğunu; son zamanlarda bizi haçlıya çiğnemeye çalışan Sözde dini oluşumlarda da görmüş bulunduk.
Kadim eğitim sistemimizin yetiştirdiği bir tek alim bile bazen insanlığa yetmiştir. Örnek olarak Endonezya'yı bir tek Alim ve Arif zat Müslüman etmiştir. Aynı örnekte Kamerun ve Bosna-Hersek'te gösterilebilir.
Başka hiçbir medeniyette bu örneklere rastlanmaz.
Osmanlı ilim geleneği ise tüm İslam medeniyetindeki ilim geleneğini temaruz etmiş bir gelenektir. Bu geleneğin kalitesini kimse inkar edemez. Sıfırdan eğitim temelleri oluşturmak demek bin dört yüz yıllık geleneği çöpe atmak demektir. Dolayısıyla medeniyet birikimimizin üzerine yeni sistemimizi inşa etmeliyiz.
Böylece yine Ebu Hanifeler, İmam Gazaliler ve Abdulkadir Geylaniler (ra), Yeseviler, Harezmiler, Biruniler, Ali Kuşçular, Mimar Sinanlar, Mevlanalar Yunuslar, Seyyide Nefiseler, Fatma Nişaburiyeler... gibi ismini saymakla bitiremeyeceğimiz âlim ve allameler yetişsin. Sadece sekizinci yüzyılda 85.000 Hanım âllameden bahseden bir eğitim geleneğimiz mevcuttur. Dolayısıyla batının ahlak ve dini bilime engel görerek dışladığı kavramlara sahip çıkarak, güzel ahlaklı İlim ve irfan sahibi insanı Kamiller yetiştirerek dünya sahnesindeki yerimizi yeniden inşa etmeliyiz. Böylece ortak sorunlar hususunda hem beşeriyetin, hem ümmetin, hem de Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretebilmek için Alim geleneğimizi tekrar kazanarak entellektüel bağımlılıktan kurtulmalıyız.
Newtona sormuşlar nasıl bu kadar öngörülü olabiliyorsun?
"Ben devlerin omuzlarından ufka bakan bir cüceyim." cevabını vermiş.
Bizde bu birikim mevcutken âlimlerimizin yüreklerinde ve omuzlarında yeni eğitim hedeflerimizi netleştirerek kendi sisteminize geri dönmeliyiz.