- Adın ne?
- Devran.
- Evlilik?
- He, 5 yıldır.
- Çocuk?
- 2 tane?
- İş?
- Burda çalışırım.
- Para?
- Günlük 30 lira.
- Ev?
- Girişte.
- Masraflar?
- Allah büyüktür.
Yediğim dürüm kebap boğazıma oturdu. Ağzımdaki lokmayı yutamamıştım.
- Aç mısın?
- He, açım.
- Sana dürüm söylesem yer misin?
- He, olur.
- Yardım almaz mısın kimseden, anneden, babadan?
- Yok, sizlere ömür.
- Allah rahmet eylesin.
- Sağ ol abee.
Hayatım boyunca yediğim en güzel yemekti. Devran ile birlikte yediğim o yemek o güne kadar insan olarak yaşamadığımı hatırlattı. Anlatmaya başladı.
- Abee, babam ben doğduktan hemen sonra ölmüş. Belki kucağına iki kere almış. Anamsa beni bir yaşıma kadar emzirip halamların kapısına bırakıp kaçmış. Nereye gittiğini ne bilen var ne de gören. Halam beni beş yaşıma kadar büyütmüş. Analık etmiş bana, bense ona ana demişim. Beş yaşındayken halamı kaybettim. Hayal meyal hatırlıyorum öldüğü günü. Amcam aldı yanına sonra. O da on iki yaşıma kadar bana baktı. Pazara götürürdü beni. Mevsim neyse ona uygun bir şeyleri beraber satardık. Ben bu pazarda çok bağırırdım abee. Akşam eve dönünce Devran iyi çalıştı desin diye sesim kısılıncaya kadar bağırırdım. Amcam çok döverdi, çok söverdi bana. O da ölünce kimsenin yanında kalamadım. Okul neyin bilmem ben. Okumam var sadece. Yazıyı bir türlü beceremedim. Çay ocaklarında çalıştım.
- Nerede kaldın peki,eviniz yok muydu hiç?
- Ne evi be abee. Çay ocağı kapanınca tabureleri birleştirip üstünde yatardım. Mesut abi vardı , çay ocağının sahibi.
Bir gün ocağa erken gelmiş. Erken değil de ben uyuyakalmışım. Beni gördü yatarken. Anama sövdü önce, sonra bana kızdı. Burda böyle yatılır mı diye. Beni evine götürdü o gün. Dükkanı açmadık. Bahçeli bir evi vardı Mesut abinin. Bahçe içindeki kömürlüğü temizleyip bana kalacak yer yaptık. Eski bir somya, birkaç yastık o kadar işte. Borçlandım Mesut abiye.4 kış çalıştım onun yanında. Bana iş verdi, kalacak yer verdi, aş verdi.16 yaşıma geldim. Dükkana hırsız girdi. Müzik seti vardı ocakta onu çalmışlar. Ben sahiplenmedim diye kızdı Mesut abi. Haklıydı. Yediremedim kendime. Kaçtım. 4 yıl Adana'da ırgatlık yaptım. Bazan pamukta bazan karpuzda. Ama pamuk zordur abee, bilir misin? Sıtma olma riskin var bir kere. Tarlalarda öyle sivrisinekler olur ki ısırdı mı işin bitti demektir. Kaç arkadaşım öldü bir bilsen. Tarlalarda çardaklar olurdu. Yazın orda kalırdım. Parası iyiydi. Üç ay dört ay ne kazandıysam artık. Kışın onu harcadım. Askerliğim geldi. Kahvede otururken jandarma geldi. Kimlik kontrolü yaptılar. Babamın ismini ilk kez tanımadığım biri okudu yüksek sesle.
- Hasan oğlu Devran, diye. Askere gideceğim için sevinçliydim abee. Neden biliyon mu? Çünkü devletti orası. Üç öğün sıcak yemek vardı. Sıcak yatak vardı. Ben sadece bu yüzden askerde vukuatlara bulaştım. On sekiz ay askerliğimi 26 ay yaptım. Yine çağırsalar yine giderim. Orası devlet. Ordan iyi yer mi var. Sıcak yemek var. Sıcak yatak var sonra.
Neyse abee. Ben askerliği bitirdim. Akranlarım hep evleniyor. Benim işim yok. İşi bırak, nereye gideceğimi bilmiyom. Dedim memlekete gideyim. Askerliğimi de yapmışım. Elim silah da tutmuş. Cesurum da. Bana verdikleri üç kuruş parayla bilet alabildim anca. Mesut abinin yanına geldim. Ocakta her şey aynıydı. Kaç yıl geçti Allah bilir. Mesut abinin kardeşi vardı. İlkte beni görünce tanımadı. Selam verdim. Devran ben dedim. Gözleri doldu. Mesut abiyi sordum, yengeyi sordum. Öldü dedi. Mesut abiyi vurmuşlar. Daha doğrusu yoldan geçenler ateş açmışlar sağa sola. Denk geldi mi ecel kaçamazsın abee. Kaçamamış Mesut abi de. Koştum mezarını buldum önce. Sonra yengenin elinden öptüm. Çok ağladı beni görünce. Sen gittikten sonra Mesut çok pişman oldu,dedi yenge. Çok severmiş beni rahmetli. Sonra abee..
- Dur soluklan hele. Çay içelim. Çayyy, iki tane kaymaklı olsun.
- Sağ ol abee. Sonra kaldım bir başıma. Ne yapacağımı bilmiyordum tabi. Düşündüm. Cebimde para yok. Akrabam yok, Mesut abim yok. Biraz amelelik yaptım iki üç ay kadar. Ustabaşı bizim günlüklerden avanta alıyormuş. Zoruma gitti. Bir güzel dövdüm adamı. Seni işten atarım diye tehditler etti. Kavganın üstüne inşaatın sahibi geldi. Bana " benimle gel" dedi. Girdik şantiyeye. Kimin kimsen var mı? Askerliğini yaptın mı diye sordu. Anlattım. İyi o zaman bugün git yarın şu adrese gel diye bir kağıt parçası tutuşturdu elime. Ertesi gün gittim. Aha bu apartmanın kapıcısı olacaksın dedi. Burda boş bir dairede kalırsın dedi. Kabul ettim. Ama abee, işin rengi hiç de öyle değilmiş. Benim patronum yani senin de ev sahibin aslında bu şehrin yarısının sahibi. Tetikçilik yaptım ben onun için. Tam iki adam vurdum beş tane de yaraladım.
- Haydaaa!
- Yaaaa, ne sandın. Niye yaptım biliyon mu abee, beni evlendirdi İlyas Baba. Kız buldu bana. Kız oğlan kız hem de. Düğünümüzü yaptı. İki bebem oldu. Onlara isim verdi. Aş verdi. İşte abee o zamandan beri burda çalışırım kapıcılık yaptığıma bakma sen. Asıl işimiz başka.
- Günlük 30 lira alıyorum, dedin. Yalan mıydı?
- Yalan demeyelim de eksik diyelim abee. Benim de herkes gibi az buçuk çok şükür çorbamızı kaynatacak kadar bir gelirim var. İlyas Baba sağ olsun hep bana yetişir. Aşağıdaki çocuk yuvasını bilir misin, hiç gördün mü?
- Evet, gelip geçerken görmüşlüğüm var .
- İşte abee, ben her ay maaşımın büyük bölümünü buraya bağışlarım. Herkesin bir borcu olur. Kimi maaşını alır bankaya kimi de alacaklılarına koşar. Ben de oraya koşarım.Anlattım halimi, görüyorsun işte. Bari o sübyanlar benim gibi olmasın. On sekiz yaşına kadar bakacağım altı yavrum da orda var. Günlük 30 liradan ben geçiniyorum kalanıyla da onlar.
Bardağı elimden düşürmüştüm. Az önce lokmam boğazımda düğümdü şimdi de içtiğim çay...
Devran bana insanlığımı hatırlatmıştı.
- Bana da öğret Devran, nasıl böyle koca yürekli olunur öğret bana.
- Abee, bu okul değildir ki, bu benim sınavım. Geçersek ne âlâ. Kafanı şişirdim. Kusuruma bakma. Ben akşam ekmeklerini dağıtmaya çıkacağım. Yine otururuz. Kal sağlıcakla...