Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya ziyareti dönüşünde aralarında Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni ve Haber7 Yazarı Hasan Öztürk'ün de aralarında olduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Erdoğan, ziyaretle ilgili şu değerlendirmeleri yaptı: Almanya Başbakanı Sayın Olaf Scholz'un davetine icabet ile Almanya seyahatini böylece tamamlamış olduk. Ziyaret çerçevesinde Cumhurbaşkanı Sayın Frank-Walter Steinmeier ve Sayın Şansölye Olaf Scholz’la etraflıca görüşmeler yaptık. Ayrıca heyetlerimizin de katılımıyla yemekli bir görüşme gerçekleşti. Türkiye-Almanya ilişkilerini çok geniş çerçevede ele alıyoruz. 60'lı yıllardan bugüne kadar devam eden bir süreç sonunda Almanya, 5 milyon’a yakın insanımızın bulunduğu bir ülke haline geldi. Şu anda Almanya ile ikili ticaret hacmimiz 45 milyar doları aşmış durumda. Bu yılsonu itibariyle 50 milyar dolar hedefini yakalamayı öngörüyoruz. Bu hedefin tutturulması ile birlikte, yeni hedefimiz 60 milyar dolar ticaret hacmine ulaşmak olacak. Halihazırda 8 bin’den fazla Almanya orijinli şirket, ülkemizde faaliyet gösteriyor. Turizm sektörüne baktığımızda, ülkemize gelen ziyaretçi sayısı bakımından Almanya, Rusya ile adeta bir yarış halinde ve ilk sıralarda yer alıyor. Geçtiğimiz yıl 5,6 milyon Alman vatandaşını Türkiye'de ağırladık. Halklarımız arasında da güçlü ilişkiler söz konusu. Sayısı 3,5 milyona yaklaşan Türk toplumu Almanya'nın ekonomik, sosyal, kültürel hayatına ciddi katkılar sağlıyor. Ziyaretimiz, köklü ilişkilerimizde yeni bir sayfa açmak, ikili ve bölgesel işbirliğimizi geleceğe taşımak açısından büyük önem arz ediyor. Görüşmelerimizde ikili ilişkilerimizin ekonomik, ticari ve insani boyutlarının yanı sıra, güvenlik, savunma sanayii başta olmak üzere birçok alanı gözden geçirme fırsatı bulduk. Terörle mücadele kararlılığımızı ve Almanya'dan güvenlik alanında daha yakın iş birliği beklediğimizi kendilerine anlattık.
Muhataplarımızla Avrupa Birliği'ne üyelik sürecimizin yeniden canlandırılması, vize muafiyeti ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi yönünde de olumlu gelişmeler beklediğimizi paylaştık. Fakat Avrupa Birliği'nin ülkemize karşı ön yargılı tutumu maalesef sürüyor. Son olarak Avrupa Komisyonu’nun “2023 Türkiye” raporunda bir kez daha bunu gördük. Diğer taraftan karşılıklı yatırımların teşviki de gündemimizde yer aldı. Yatırımların artması için gereken desteği vermeye hazır olduğumuzu dile getirdik. İş birliğimiz açısından gelecek vaat eden enerji, çevre, iklim değişikliği, dijital dönüşüm ve yeni teknolojiler gibi alanlara odaklanılması hususunda fikir birliği içerisinde olduğumuzu gördük.
Görüşmelerimizde ağırlıklı olarak Gazze konusu da yer aldı. Bunu zaten basın toplantısında da sizler gördünüz. Bu noktada maalesef Sayın Cumhurbaşkanı’nın da, Sayın Şansölye’nin de takıldıkları nokta ağırlıklı olarak Hamas’ın durumu. Bu konuda 7 Ekim tarihinde Hamas'ın attığı adımdan dolayı işin failinin Hamas olduğunu düşünüyorlar. “Siviller öldürüldü, şöyle oldu, böyle oldu” diyorlar. Biz de aksini kendilerine ifade ettik. İsrail'in bir terör devleti olduğunu açık net olarak söyledik. “Ne yazık ki, Filistin’de 13 bin çocuk, kadın, yaşlı, öldürüldü. Bunları görmüyorsunuz. Bunları bir kenara koyuyorsunuz. Ama İsrail tarafındaki 100-200 ölümü, tablonun özeti olarak bize anlatmaya çalışıyorsunuz.” dedik. Maalesef tespitlerinde yanlış bir odaklanma var. Ukrayna politikasını aynen burada da uyguluyorlar. Ukrayna'da ne yaptılarsa İsrail'de de aynı şeyleri yapıyorlar. “İsrail haklı deyip, silahsa silah, paraysa para tüm imkanları sınırsız bir şekilde buraya aktardıklarını görüyoruz. Hatta Şansölye basın toplantısında da söyledi. “Bu bizim görevimiz, İsrail'e bu mali destekleri, bu silah desteklerini veriyoruz.” dedi. Bunu görüşmemizde de tekrar ederek “Bu destekleri vermek durumundayız. İsrail savunma konumunda.” diye konuştu. Neticede İsrail’in yaptığını nefsi müdafaa olarak kabul ediyor, Filistin'in direnişini nefsi müdafaa olarak görmüyorlar. Zaten orada ne kaldı? Gazze halkını kuzeyden güneye sürüklediler. Orada da havadan, denizden, karadan, her taraftan bombalıyorlar.
Bölgede Theodor Herzl'dan başlayıp hala devam eden, o topraklarda Filistinlileri yok etmek ve sıfırlamak anlayışı hakim.
SORU-CEVAP BÖLÜMÜ
Soru: "Türk beklenendir” bakış açısıyla sürdürdüğümüz dış politikamızın son hamlesi, Gazzeli kanser hastalarının tedavi için Ankara’ya getirilmeleri oldu. Dünya üzerinde bu işi gerçekleştiren tek ülke biziz. Yani, Mısır üzerinden başka bir ülkeye gönderilen ilk hastalar bu hastalar… Gazze için atacağımız yeni adımlar nedir?
Gazze için birçok adım atıyoruz ve bunların başında sağlık alanındaki adımlarımız geliyor. 27 kanser hastasının ülkemize getirilmesi bu işin sadece bir cüzü, yoksa hasta sayısı çok çok fazla. Cerrahi müdahale yapılacak olanlar, zaten yüzlerce ve onları henüz oradan çıkartamıyoruz. Biz diyoruz ki, “Bizim hastanelerimiz müsait. Yeter ki çıkartalım, yeter ki müsaade etsinler. Alalım onları, bizim hastanelerimizde tedavilerini yapıp gönderelim.” Biz ülkelerden bir ülke, diyarlardan bir diyar değiliz. Gönlümüz de gönül coğrafyamız da geniş.
Gıda, ilaç, su gibi temel ihtiyaçları karşılamak amacıyla hava ve deniz yoluyla sevkiyatlarımız neticesinde yüklü bir yardımı bölgeye ulaştırdık. Siyasi arenada Gazze'ye yönelik destek ve uluslararası toplumda farkındalık oluşturma çabalarımız hız kesmeden devam ediyor. Gazze için atılacak en doğru adım, bir an önce ateşkesin sağlanmasıdır ve önceliğimiz ateşkesle birlikte kalıcı barışı tesis etmek olacak. Ateşkes sağlandığı takdirde İsrail’in sebep olduğu yıkımı tazmin etmesi için ne gerekiyorsa yapacağız. Gazze'deki hasar görmüş altyapıyı yeniden inşa etmek, yıkılan okullar, hastaneler, su ve enerji tesislerinin yeniden yapılması için çaba harcayacağız. Ateşkesin sağlanmasının ardından Gazze halkının yaşam koşullarını iyileştirmek, umutlarını yeşertmek için elimizden geleni yapacağız. Dünya Gazze’ye yüz çevirse de, Türkiye olarak mazlumların yanında yer aldık, almaya devam edeceğiz.
Soru: İsrail'in tehdidine rağmen yardımların ulaştırılması amacıyla Gazze'deki Refah Sınır Kapısı'nın açık tutulması mümkün olabilir mi? Bu konuda Mısır başta olmak üzere bölge ülkeleri cesaretlendirilebilir mi sizce?
Şu anda Mısır bir yere kadar cesaret gösteriyor. Refah sınır kapısının açık tutulması son derece önemlidir. Gazze’yi hayatta tutan, oradaki sivilleri masumları yaşatan bir hayat damarı haline geldi. Yardımlarımız sınırlı da olsa oradan kardeşlerimize ulaşıyor. İsrail bu yardımları engellemeye, Gazze’yi açlığa, susuzluğa mahkum etmeye çalışıyor ve zaman zaman yardımların geçişini engelliyor. Ancak biz yılmıyoruz, uluslararası yardım kuruluşlarını, Birleşmiş Milletler’i devreye sokuyor, yardımlarımızı istediğimiz ölçüde olmasa da ulaştırıyoruz. Bizler Gazze’yi hayatta tutmaya devam edeceğiz.
Engellemelere rağmen edeceğiz. Başta İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünya bu yardımlar için seferber olmalıdır.
"İSRAİL'E BASKI KURMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Soru: Türkiye’nin çabalarıyla, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bildirisine, İsrail yetkililerinin tehdit olarak öne sürdüğü nükleer silahlarının araştırılıp dünya gündemine getirilmesi maddesi girdi. Netanyahu da bundan rahatsız oldu, Arap liderlerini "Çıkarlarınızı korumak istiyorsanız susun” diye tehdit etti. Siz de grup toplantısında "Elinde atom bombası var mı yok mu?" diye sordunuz. Cevap verebilir mi bu soruya Netanyahu? Şayet veremezse, Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın iddiaları araştırmasını sağlamak için nasıl bir yol izlenebilir?
Şu an itibariyle bini aşkın avukat Uluslararası Ceza Mahkemesine bu savaş suçlarının sorgulanmasına yönelik, soruşturma açılması için başvuru yaptı ve bu başvurular devam ediyor. Bu işin bir bölümü. Diğer taraftan, İsrail Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasına taraf değil. Taraf olmadığı için ilk etapta kurallarına da tabi olmuyor. Ama üye ülkelerin nükleer güvenlik adına Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna başvurup bir denetleme mekanizması isteme durumu var. Onu şu anda harekete geçireceğiz. Oradaki kurulu toplayacak, bu talebe dair bir karar verecekler. Bu süreç biraz zaman alacak. Kurul kararını Atom Enerjisi Kurumunun üst organı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne göndermeleri gerekiyor. Orada Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail’in yanında durup bu konuyu veto etmesi mümkün. Ancak bu konunun, o zeminde tartışılır hale gelmesi bile muazzam bir durum. Şu ana kadar İsrail ile ilgili böylesi bir başvuru resmi kayıtlara ilk defa geçiyor. Bunun ilerletilmesi bölgedeki stratejik çıkarları dengeleme açısından çok önemli bir konu. Buradan baskı kurmaya devam edeceğiz. Biz Türkiye olarak bu çağrıyı yapıyoruz. Vakit çok geç olmadan İsrail’in nükleer silahları şüpheye yer bırakmayacak biçimde denetlenmelidir. Biz bunun takipçisi olacağız. Tüm dünya kamuoyuna da bunun peşini bırakmama çağrısı yapıyorum.
"NETANYAHU GİDECEK" SÖZLERİ
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, Netanyahu'ya “gidicisin” dediniz. Ne durumda Netanyahu'nun hali? Gelişmeler ne gösteriyor Netenyahu için?
Netanyahu gidicidir, kurtuluyoruz. İnşallah İsrail de kurtulacak ondan, tüm dünya Yahudileri de kurtulacak. Şu anda kendi ülkesinde halkın yüzde 60-70’i Netanyahu’nun karşısında. Çünkü hem ülkesine hem dünyaya ciddi fatura ödetiyor. Şu anda herkes onu silahla besliyor, parayla besliyor ama bu durum onu destekleyen ülkelere bir bedel ödetiyor. Yeter ki biz güçlü olalım. Biz güçlü oldukça bu durum çok farklı bir şekilde Allah'ın izniyle gelişir. Buna inanıyorsak mesele yok. İsrail yönetiminin Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması için birçok delil mevcut. İsrail’in işlediği savaş suçlarını bir Müslüman ülke işlemiş olsaydı, uluslararası yargı yolu için özel bir çabaya gerek dahi kalmaz, süreç resen başlatılırdı. Biz önyargısız bir biçimde bu suçların cezalandırılması için elimizden geleni yapacağız. İsrail’in işlediği suçların peşini herkes bıraksa da biz bırakmayacağız.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım maalesef tekrar hastane vurdular, Şifa Hastanesi’nden bahsediyorum. Baskın yaptılar ama gerekçe olarak karargah olduğunu söylediler. Üstelik Amerika'nın toplu istihbaratı denildi. Ve daha da kötüsü Netanyahu “Giremezsiniz dediler, girdik.” açıklaması yaptı. Tüm bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de üstüne üstlük hastaneden ağır silah da çıkmadı. 7-8 tüfek dışında hiçbir şey çıkmadı oradan. Karargah falan olmadığı görüldü. Amerika Birleşik Devletleri’nin de bu istihbaratlarla hastane bombalanmasına yol verdiği ortaya çıkıyor. Tüm bunları nasıl değerlendirirsiniz?
Hatırlayın, Amerika Birleşik Devletleri kitle imha silahı yalanıyla Irak’ı işgal etmişti. O zaman bu dezenformasyon anında ne yazık ki çürütülemedi. Bugün İsrail benzer bir şekilde birçok yalan üzerinden kendi işgalini saldırganlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bugün de uydurma bahanelerle Gazze’de işledikleri savaş suçlarına kılıf bulma gayretindeler. İsrail bu suçları, bilmeden ve yanlışlıkla değil aksine taammüden işlemiştir. Tüm katliamlar tasarlanmış, kadınların, erkeklerin, çocukların nerede nasıl öldürüleceği tek tek planlanmıştır.
İsrail, bırakın tüfeği, hastaneye topla tankla giriyor. Hala hastanenin altından tünel arıyorlar. Bütün bunların hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı.
7 Ekim’den itibaren özellikle İsrail’de artık bizatihi devlet, hükümet yetkililerinin doğrudan bile isteye yalan söylediğini defalarca gördük ve bunlar bir yalanı artık sosyal medya kullanıcıları üzerinden değil, bizatihi kendi basın açıklamalarıyla yaymaya başladılar. Artık panikle bizzat resmi yetkililer dezenformasyona sarılıyorlar.
7 Ekim’den itibaren İletişim Başkanlığımız bünyesindeki Dezenformasyonla Mücadele Merkezi aracılıyla hızlı bir şekilde İsrailli yetkililerin söylediği yalanları ifşa edip, gerçeğini paylaşıyoruz ve bunu uluslararası medyaya hızlı bir şekilde iletiyoruz. Böylelikle de İsrail’in maskesini düşürmüş oluyoruz. Böylelikle de İsrail’e yönelik ciddi bir uluslararası baskı oluşuyor. İsrail’in söyledikleri medyada kolaylıkla dolaşamaz hale geldi. Zira biz doğrudan İsrailli yetkililerin paylaştığı ve söylediği 100’ün üzerinde yalanı, uluslararası medyada haber olacak şekilde deşifre ettik ve bu süreç devam ediyor. Dolayısıyla burada İsrail'in daha önce zaman zaman uyguladığı ve daha çok kapalı aktörler, satın aldıkları bir takım gazeteciler üzerinden uyguladığı yöntemi şimdi kendilerinin bizzat tatbik ettiklerini ve bununla hızlı aktif ve doğru kanallar aracılığıyla mücadele edilmesi gerektiğini gördüğümüz için bu mücadeleyi veriyoruz.