Bunun müzakere matematiği ve iklimi bakımından doğru bir strateji olduğundan çok şüpheliyim çünkü güçlü başlayayım derken müzakerenin yükseleceği zemini feci biçimde aşındırma riski var.
AKP tarafından kısa süre içerisinde kurulacak olduğunu anladığımız hükümetin önündeki en önemli karar noktalarından biri Kürt sorunu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle ‘buzdolabına’ kalkan Çözüm Süreci devam edecek mi? Edecekse nasıl edecek?
Sürecin hükümet tarafındaki yürütücülerinden Yalçın Akdoğan dün bu konuyla ilgili açıklamalar yaptı. Bu açıklamaların ışığında ipuçları bulmaya çalışalım.
Akdoğan diyor ki… “Bir kere takvimi doğru okumamız lazım. 2013'te PKK Türkiye'yi terk etmedi, yapması gerekenleri yapmadı. Kobani olaylarında insanları sokağa döktüler. Süreç koptu o zaman. Ondan sonra ne dendi? 'Süreç başlasın' dediler. Biz iç güvenlik paketi çıkardık. ‘Türkiye'yi terk etme ve tam eylemsizlik’, örgüt bunları yapmadı. 7 Haziran'dan sonra saldırılara başladı. Bu operasyonlar bundan sonra hayata geçti.”
Öncelikle: ‘Kobani olayları’ 6-7-8 Ekim 2014 tarihinde Hizbullah’ın sivil kolu Hüda PAR ile YDG-H arasında yaşanan çatışmalara verilen isimdir. İki hareket arasında böyle bir ‘patlama’ yaşanacağının alametleri 2014’ün yaz aylarında Dicle Üniversitesi’nde öğrenciler arasındaki gerginlikte belirmişti. Maalesef sonuçta 52 kişi hayatını kaybetti. O günlerde yazdığım gibi “PKK, HÜDA PAR’ı IŞİD’e destek vermekle suçluyor, HÜDA PAR IŞİD’i cihatçı bir örgüt olarak ‘benimsiyor’, IŞİD ise HÜDA PAR’ı PKK’den ya da PYD’den farklı görmüyor, ‘münafık’ kategorisine atıyor. Bu ilişkiler haritasında binlerce masumun hanesine acı ve ölüm düşüyordu.” Çatışmalar Öcalan’ın çağrısıyla son bulmuştu.
**
Bu tarihten sonra süreç devam etti. İmralı heyeti Öcalan’la görüşmeyi sürdürdü. Hatta Şubat 2015’te devlet ve Akdoğan’ın da içinde bulunduğu hükümet yetkilileri HDP heyetiyle bir araya geldi. Dolmabahçe’de. Kameralar önünde. Öcalan’ın mektubu okundu. Bir izleme heyeti kurulacağı söylendi. Bu adımların atılmasından sonra PKK’nin silah bırakmak üzere kongreyi toplayacağı belirtildi. Canlı yayında. Kameralar önünde. Yani hepimiz bunları duyduk.
Dolayısıyla Akdoğan’ın dediği ‘takvimi doğru okumamız’ lazım. Eğer “süreç Kobani olaylarından sonra koptuysa”, devlet Dolmabahçe’de ne yapmaktaydı?
Değil mi?
Sonrasında “Kürt sorunu yoktur”, “İzleme heyeti kurulamaz”, güvenlik paketindeki makul şüphe keyfiyeti ve İmralı’yla iletişimin tamamen kesilmesi gibi hadiseler yaşandı.
Süreç görünürde IŞİD’in Suruç katliamından sonra PKK’nin iki polisi öldürmesiyle fiilen bitti. Operasyonlar başladı. Askerler, polisler ve siviller şehit oldu. Savaşmak, -bir çok kez yazdığım gibi- iki taraf için de ‘savaşmamak’ gibi alınmış bir karardı. Nasıl ki iki yıl boyunca tüm badirelere cinayetlere, saldırılara, sert sözlere rağmen devam ettiyse yine edebilirdi. Ama etmedi.
Neyse, defalarca üstünden geçtiğimiz çok yakın geçmişi şimdilik bir kenara bırakalım, (merak edenler eski yazılarıma bakabilir) ve çözüm sürecinin geleceğini anlamaya gayret gösterelim.
**
Akdoğan, sürecin yeniden başlama koşullarını şöyle anlatıyor: “Ama bunun devam ettirebilmesi için bu süreci zehirleyen unsurların devre dışı kalması gerekiyor. Sen yol kesersen, karakol basarsan bu süreç nasıl devam edecek? Bunların devre dışı kalması için güvenlik politikaları devreye girdi. Terör olduğu sürece terörle mücadele de sürecek ama çözüm süreci de önemlidir. 'Çözüm süreci' derken biz reformlardan, yatırımdan, Kürtleri kucaklamaktan geri durmuyoruz. Ama çözüm süreci başladı devam ediyor diyebilmemiz için bu süreci zehirleyen faktörlerin tasfiye edilmesi lazım.”
Öyleyse yeni aktörler belirlenecek ve bunların içinde HDP olmayacak. Çünkü 7 Haziran’ın hemen ertesinde yine Akdoğan’ın ifade ettiği gibi süreci “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen Selahattin Demirtaş önderliğindeki HDP ‘zehirlemişti.’
Zaten Akdoğan dünkü sözlerinin devamında bunu açıkça da belirtiyor: “PKK nasıl sürece ihanet ettiyse, 'silahla amacıma ulaşırım, Türkiye'de de bunu yaparım' gibi bir yanılgıyla nasıl demokratik çözüme isyan edip silahla bir yere varmak için bunu yaptıysa HDP de makas değiştirdi, sürece ihanet etti. Çözüm düşmanı paralel yapıyla kol kola girdiler. Sürece ihanet eden bu anlayışla, bu aktörlerle, bunlarla yol yürünmesi mümkün değil.”
**
Peki nasıl ilerlenecek?
Öncelikle PKK’ya yönelik operasyonların bir süre daha devam edeceği ön görülüyor. Genelkurmay dün “Hakkâri ile Irak Kuzeyi Metina, Zap, Avaşin-Basyan, Hakurk, Gara ve Kandil’deki” PKK mevzilerinin hava harekatıyla vurulduğunu açıkladı.
Amaç masaya oturmadan örgütü zayıflatmak. 2015’in başından beri devletin aklı “Çözüm sürecinde bir stratejik hata yaptık, örgütü iyice zayıflatmadan masaya oturmayacaktık” şeklinde çalışıyor.
Devlet ve örgüt arasında o masa yeniden ayağa kalkacak ama bunun zamanına devlet karar verecek. Neye göre? Masada istediği üstünlüğü sağlamak için örgütü gerektiği kadar hırpalayınca.
Ben bunun müzakere matematiği ve iklimi bakımından doğru bir strateji olduğundan çok şüpheliyim çünkü bu sarmala girildiğinde masanın altı kazılmış, toplumun ruh hali sarsılmış olacak. Yani müzakereye güçlü başlayayım derken müzakerenin yükseleceği zemini feci biçimde aşındırma riski var.
İkinci bir riskli mevzu da HDP’yi denklemin dışına atarak bir müzakere süreci yönetmek.
Bu hiç olmaz, baştan aşağı namümkün bir yol değil elbette. Oslo’da yapıldığı gibi süreç devlet-PKK-İmralı ekseninde yürüyebilir, Oslo’da yapıldığı MİT yetkilileri PKK yetkilileriyle görüşebilir, Oslo’da yapıldığı gibi PKK ile İmralı arasındaki iletişim bir biçimde sağlanabilir.
HDP’nin dışlanmasına ilk etapta Öcalan’ın çok sıcak bakmayacağını, Kandil’in ise Öcalan’ın içinde olduğu bir müzakere sistemini HDP olsun, olmasın kabul edeceğini düşünüyorum.
Yalnız bu mekanizma kurulursa, uluslararası bir aracı sivil toplum kuruluşunun varlığı elzem olacaktır. Yoksa yine masanın tek ayağı çukurda kalır.
**
Amma velakin…
Tüm bu pürüzler bir biçimde düzlense de bir küçük sorun daha olacak: O da toplumsal kabul… HDP’nin dışarıda kaldığı bir müzakere sürecinde Kürtlere neyin nasıl yürütüldüğünü kim anlatacak?
Kandil mi? Hiç mantıklı değil. İmralı mı? Kimin aracılığıyla? Devlet aracılığıyla mı? Hiç işlevsel değil.
Hala Kürt şehirlerinde hakim siyasi hareket olan HDP’nin olmadığı bir seçim sürecinde halkın desteği ve güveninin nasıl kazanılacağı hesaba katılması gereken önemli bir faktördür. Hatırlatmak boynumuzun borcu.