Cennetin Çocukları

Cennetin Çocukları | Ercüment Züngür | Köşe Yazıları...

Abone Ol

Sabah erkenden kalktınız, dışarıda koyun sürüsü ve az sonra hava daha da ısınacak diye meradan köye dönecek olan kuzular-oğlaklar. Birkaç çocuk dışarıda ellerinde ufak ağaç dallarıyla tavukları koşturuyorlar ve yere düşen çocuğun ağlaması dikkatinizi oraya yönlendiriyor. Belki biraz da nazlanmaktandır ya da annesi onu görsün ve yanına gelsin diye ağlamasını uzatan çocuklar. Ustu başı toz içerisinde, pantolonu yamalı ya da sadece pijama ile ağlayan arkadaşının etrafında toplanan ve durumu anlamaya çalışan diğer çocuklar. Muhtemelen daha kahvaltı yapmamışlar zaten kahvaltı yapanları da ağız kenarlarındaki yağ izlerinden anlayabiliyorsunuz. Köyün yaşlıları etrafa bağırışlar yayıyorlar; ‘’Kim bu hayvanların sahibi?’’ ‘’Hayvanlarınıza sahip çıkın, flankesin kışlık otlarını yiyorlar.’’ ‘’ Çocukları alın, buradan arabalar geçiyor, çocuklara çarparlar.’’ ‘’ Ayşeee! Bana kahvaltı getir, köye inecem-tarlaya gidecem.’’ Hasan emmi biraz dertli, yarın komşusunun oğlunun düğünü var ama harmana getirdiği buğdayı patozlaması lazım, bir de düğünde para atacak fakat oğlunun kendisine gönderdiği para çok az kaldı ve evdeki tüpte bitmek üzere. Torunlara üst baş alacak fakat nasıl ve hangi para ile alacak. Ayşe teyze her zamanki gibi herkesten daha önce uyanmış, çok işi var; bahçeyi toparlayacak, evi temizleyip toparlayacak ve tavuklara yem verecek. Dışarıda yaktığı tenekenin üzerinde suyu ısıtıp çayı hazırlayacak ve çocukları-torunları uyandırıp yataklarını toplayacak, kahvaltılarını hazırlayıp kahvaltı yaptıracak ve az vakti varsa kendisi de bir iki lokma bir şeyler yiyecek. Torunlar Ayşe teyzenin eteğinden tutmuşlar, bir türlü Ayşe teyzeyi rahat bırakmıyorlar çünkü az evvel köye çerçi geldi ve muhtemelen dondurma satıyordur.

Bu köyde yetişmiş Ali oğlan- Fatma kız, sırada oğullarını kızlarını yetiştirmek var ki o çocuklar da öğrenecektir cehaletini asla kabul etmemeyi, zira bir doktorun devlet görevlisinin yanında iki büklüm olmanın, şehirli insana aşırı hürmet göstermek gibi karakteristik özellikleri onların terbiye seviyelerindeki haysiyeti gösterdiğini. Biraz farklı bir dilbilgileri olacağı doğrudur, bu da onların eksikliği değil, aksine bir kültür hazineliği olduğunu bilecekler. Çocukları öğrenecektir komşunun bir kelime olmadığı, aksine bir kapı olduğu, bir sohbet olduğu ve evde olmayan salçanın orada mutlaka olduğu. Öğreneceklerdir, bir eksiklik değildir köylerde çocuk olmak aksine ayrı bir şey köyde çocuk olmak. Şehirde çocuk olmaktan çok farklı, toprağı her istediğin an avuçlayabilmektir, yalıtım dolu bir hayat, biraz kendi hayal gücünüzle gerçek hayatı birleştirip eğlenmektir. Köyde oyuncak da fazla yoktur bunun farkına varacaklar ve öğrenecekler kendi oyuncağını bin bir zahmetle yapmayı. Köy çocuğudur ve köşe bucak kola tenekesi arayacak, üzerine basar onunla çift kale maç yapacak. Ve hiçbir vakit o çift kale maçları unutmayacak. Faul falan yok tabii, bilmiyorum söylememe gerek var mı? Zaten köyde sanırsam küçükler tarafından bilinen tek futbol kuralı gol! Bunu gerçekleştirmek için de her yol caiz bu samimiyeti asla unutmayacaklar... Ve bir ömür boyunca unutmayacaklar, hiçbir halı sahanın o zevki vermediğini.

Cennetin çocukları onlar, dizleri yara bere içinde de kalsa isyanları anca hatasında olur ve asla bir ötekisine küfür etmez ki bilmez küfür etmeyi. Cennetin çocukları onlar, öğleden sonra yazın güzel bir gölge altında karasineklerle uyumaktır en değerli tatil en değerli yatak odur. Evin bahçesindeki ağaçtan taze taze koparıp yemektir o eriği-elmayı, beğenmediğini yere atmayıp elinde gezdire gezdire ne yapacağını bilmemektir o cennette olmak.

Dedenin tarlasına gidip ben de çapa yapacağım, orak çekeceğim diye tutturup soyulan ellerini üfleyen ve acaba okul açılana kadar böyle kalır mı ellerim, arkadaşlarıma göstereyim demektir o cennette çocuk olmak. Ah be o sıcak yaz aylarında su kanalları arasında çıplak ayak buzzzz gibi suyun içinde dolanıp sonra da bulduğun en büyük karpuza dalmaktır ve köyde çocuk olmak her vakit yolu beklenen bir dondurmacıya sahip olmaktır. Dondurma verecek bize dondurmacı amca, fiyatı asla sabit değildir, cebindeki para kadardır fiyatı ve hiç paran yoksa da oradan geçen bir abi ısmarlayacak o dondurmayı. Kaygı yoktur o cennette, arkadaşlar, aksam yaratılacak oyunlar, oyuncaklar var kafada. televizyon da yok hep bir iletişim var çocuklar arasında. msn yok, cep telefonu yok, sms yok, sekil fotoğrafını çekip facebookta taglamak yok.... Eğlence düzeyleri hayal güçleriyle sınırlıdır o cennette.