Gandhi'nin oğlu hatıralarında şöyle anlatır:
"Babamın bir günlük konferansı vardı. Şehre götürmemi istedi. Şehre vardığımızda bana dedi ki:
-Saat 17:00'de burada seni bekliyor olacağım. Ben de fırsattan istifade ederek ev için alışveriş yaptım. Arabayı tamirhaneye götürdüm. Ondan sonra sinemaya gittim. Saate baktığımda saatin 17:00 olduğunu gördüm. Babamın yanına gittiğimde saat 18:00 olmuştu!!! Babam endişeyle nerede kaldığımı sordu. Ben de durumu kurtarmak için yalan söyledim.
- Tamir işi uzun sürdüğü için beklemek zorunda kaldım. Babam daha önce tamirhaneye telefon açtığı için yalan söylediğimi anladı ve bana dönerek:
- Seni yetiştirme yöntemimde bir yanlışım olmalı. Yalan söylemeyecek kadar sana özgüven verememişim! Nerede yanlış yaptığımı anlamak için bu 17 mil mesafeyi eve kadar yürüyerek kat edeceğim. Bu konu hakkında düşünmem lazım!
5,5 saat boyunca arkasında araba sürüp ona söylediğim ahmakça yalan yüzünden, üzüntüye gark olan babama bakıyordum ve orada bir daha asla yalan söylememeyi karar verdim. Babamın şiddetten uzak bu davranışı o kadar etkiliydi ki aradan geçen 80 yıl boyunca daha da unutabilmiş değilim."
Büyük adamları büyük yapan ne boyları ne de cüsseleridir. Onları büyük yapan yüksek karakterleri ve milletleri için verdikleri mücadeledir. Yukarıda oğlunun ağzından anlatılan bu olay, Gandhi’nin büyüklüğünün göstergelerinden biridir. Biz de çocuk yetiştirdiğimizi ve terbiye ettiğimizi söylüyoruz. Böyle bir olayla karşılaştığımızda sanırım hiçbirimizin aklından böyle bir düşünce geçmez. Gandhi, o gün belki 5.5 saat yol yürüdü, yoruldu ancak oğluna bir daha yalan söylemeyi "aklından geçirmeyecek kadar" büyük bir ders verdi.
Umarım bu hikâye bizlere de ders olur.