Bulutların özgürlüğünü bugün yine kıskandım;
Güneşe bile kafa tutuyorlar, bir daha gördüm.
Ben de senin gibi olmak isterdim;
Bazen yağmur olup, dünyayı yeşile boyardım.
Bazen Şam kervanında bir yetim çoçuğa gölge olurdum .
Keşke sen gibi olsaydım bulut!
Belki yalnızlara dert ortağı, kaybolmuşa rehber olurdum.
Çobanın kavalını dinleyen bir ben olurdum.
Yolunu şaşırmış, savrulan kuru yaprağı ıslatırdım.
Bir mezarda ağlayan çaresizin gözyaşına ortak olurdum.
Namerdin yeryüzündeki kirliliğini süpürür, güzelliğe vesile olurdum.
Hayat bu; kurumuş dereye muhtaç olan rençberi ben görürdüm.
Yağmur olur, seller sular olur; kurumuş dudağı ıslatır, nebatata bereket olurdum.
Müjde verirdim aleme; umut olurdum ademe.
Ağlardım bazen, bütün insanlığa ağlardım.
Hepsinin yerine sen gibi ben ağlardım bulut!
Esfeli safiline namzetin yaptıklarına, zulmüne…
Namerdine, kara sevdasına dolu dolu ben ağlardım, ben yağardım.
Çığlık atardım; gürlerdim, parlardım yedi düvele…
Görmeyene yıldırım çakardım. Duymayana duyururdum sesimi.
Yitirilen zamansız yiğitlere, canlara, insanlığa kar yağardım, kan ağlardım.
Sevdasına kavuşmamış aşıkların kurumuş gözyaşına damla olur, pınar olurdum.
Aşıklara selam getirirdim nazlı yarinden, haber salardım cananına.
Nefes olurdum, ekmek olurdum; türküsüne ses verirdim.
Ben de senin gibi olmak isterdim bulut…
Yurdum olurdu gökyüzü, vatanım tüm alem olurdu benim.
Sınırları tanımazdım sen gibi, insanoğlunun çizdiği hudutlar yok olurdu her dem.
Kah gezerdim yeryüzünü, yedi kıtayı; vizesiz ve izinsiz.
Kah dalardım hayaline; özlemle yapayalnız, korkusuz ve taçsız.
Özgür olmak, umut olmak, hayal olmak, hayat olmak…
Eşrefi mahluk olmak…
Yeni umutlara taç olmak, ufuklara sertaç olmak…
“Beko”lara inat, ölümüne iyiliklere “Tajdin” olmak…
Bir yetime gölge olmak isterdim.
Neçare bulut!
Olamadım sen gibi. Özgürlüğünün zerresini yaşamadım.
Nice yiğit, bu hayalle yaşadı, lakin muradına ermeden göçtü.
Bir hayaldir benim de, bir umut.
Düşten öteye değildi benim.
Artık olduğum yerde hep seninle avuturum kendimi.
Seninle selam salarım bütün cihana;
Selahattin-i Eyyübi misali gülmeyen yüzümle ağlarsın Kudüs’e.
Ümmetin yetimlerine, Van Deryası kadar gözyaşı dökersin Halepçe’de.
Kabe’de dönersin de dönersin yedi kez, gölge yaparsın kefen giymiş aşıklara.
Sömürülmüş siyahi topraklara uğrar mısın bilmem?
Gidersen o diyara, müjde olursun atiye bulut.
Şimale gidersen eğer, yanan ateşi gözyaşıyla soğutursun belki sen.
Sen gittin gideli, kurudu bak gözyaşlarım! Çeşmim ağlamaz oldu.
Sen gittin gideli, bak kurudu güllerim! Bitmez oldu toprağım.
Rengim soldu, karardı bak dünyam! Şehrin üstünü toz bulutu kapladı.
Köyünde meleşirdi ya kuzular; anneler süt vermez oldu.
Sevgi dolu gülen yüzler mi kayboldu, gülen çocuğu ben mi ağlattım?
Umutsuz bir vakadır bilirim, bir dahaki gelişini mi bekler çocuklar? Eyvah!
Obamda dumanım tütmez oldu, divanlar destanlara muhtaç.
Divaneyim, avareyim, biçareyim!
Derdime bir derman ver ya Rab!
Söylenecek çok laf var; selamı salacak çok yetim toprak, mazlum halk…
Dünya senin selamına muhtaç, insanlık gözyaşına, bulut.
Belki senin hudut bilmez özgür halini hayal etmek insanlık için bir ihtiyaç, BULUT!
Kalbin Akköprü’de kaldı… çaresizce beklerim buralarda seni Bulut!