Ruhu kimliği ve kişiliği aydınlıktan biçilmiş insanlar vardır. Bu insanlarda bazen memleketin toprağını suyunu havasıını ayrı bir cana yakınlığını sıcaklığını hissedersiniz. Bu kadim topraklar asırlardır nadir de olsa bağrında gürbüz istidatlara sahip evlatlar doğurmuştur. Bu gürbüz istidata ve bereketli zekaya sahip bu toprağın insanlardan biri de Prof. İlhan Atilla Dicle hocadır. Atilla hoca gibi bereketli zekâlar ne doğdukları ilçelere ne yaşadıkları şehre ne de ülkelerine sığmazlar. Bu istidada sahip insanlar evden başlayarak kasaba şehir ülke evrene doğru daha geniş ufukları kat eden insanlardır. Bu insanların yaşamı bütün imkansızlıklara zorluklara rağmen bir adanmışlık içinde her mesafesini uzun sabır emekle, planlı çalışmayla meşakkatle kat edilmiş başarı öyküleri ile doludur. Hele bu insanlar Atilla hoca gibi bilimle iştigal ediyorsa onların şahsiyetini oluşturan temel unsurlardan biri de yakıcı bir merak ve bilme arzusudur. Bu kumaştan biçilen insanların kaydetmiş olduğu irtifaların her seviyesi her mesafesi bizzat ve bilfiil kendi emekleriyle kat edildiği için bu insanların her koşulda kendilerine sadık tabiî duruş tevazu ve vekarını hemen hissedersiniz. Çünkü asaletin gösterişe ihtiyacı olmaz. Onu görenler okuyanlar hemen anlar. İşte Atilla hoca ve onun kıymetli eşi Ülkü hoca maddesi ve medeniyeti bu kumaştan biçilmiş kıymetlerimizdir. Bugün bu ölçülerin binde birini taşımayanları düşününce emeksiz zahmetsiz kestirme yollardan geldikleri ya da getirildikleri yerdeki konumun eğreltiliğini hemen hissedersiniz. Hiçbir makam ve unvan onların ruh fukaralığını ve görgüsüzlüğünü kamufle edemez. Bu tür insanlar genellikle Her şeyi yarı almış her şeyin terbiyesini ve bilgisini yarım almış tiplerdir. Atilla ve Ülkü hocalar gibi bilgiyi ışığı sadece dışarıdan almış değil hayatlarına ve kişiliklerine sindirmiş insanlardır. Tavrı, tarzı nezaketi inceliğiyle onu sezersiniz. Bu yazı bu toprağın bereketli zekalarından biri olan Prof. Dr. İlhan Atilla Dicle’nin yaşam öyküsünü hürmetkar bir dikkat ve merakla okuduktan sonra kaleme alındı. Evet bütün insanlar en nihayetinde bir ananın bir babanın çocuğudur. Fakat bu tarif tek başına Atilla hocanın başarı öyküsünü açıklamak için yetersiz kalır. Atilla hocanın hacimli 1090 sayfalık “Yaşam Öyküsü”nü anlattığı kitabını baştan sona okuyup bitirince anladım ki Atilla hoca kıymetli eşi Ülkü hocasız tanımlanamaz. Vice versa Ülkü hoca da Atilla hocasız tanımlanamaz. Çünkü Atilla hocanın hayatı ve hanesi kıymetli Prof Ülkü hocanın emek ve fedakarlığı sayesinde bir mektep haline dönüşmüş. Öyle bir mektep ki bir ailenin bir cemiyetin bir medeniyetin küçük bir numunesi gibi. Tam da Latinlerin “Ecce Homo” “Ecce Academius” İşte insan, işte akademisyen diye işaret ettiği hakikati teyit eden hasletlere sahip insanlar. Bu hayatın ve hanenin her taşı her tuğlası emekle özveriyle fedakarlıkla hepsinden önemlisi saygı ve sevgiyle inşa edilmiş büyük bir özveriyi barındırıyor. İcmalen söylemeliyim ki bu iki kişilik mektep medeniyetin bütün hasletlerini barındıran bir mektep haline dönüşmüş. Akademisyenler için söylenen bir motto var. “Ev iki akademisyen için fazlasıyla dar bir yerdir.” Fakat gönülleri aydınlıktan biçilmiş Ülkü hoca ve Atilla hoca gibi gönlü zengin insanlar için evi geniş bir evrene dönüştürmek onlar gibi herkesin karı değildir. Hele son zamanlarda Türkiye’de bilginin kariyerin içi boş ünvanlar haline geldiği bu dönemlerde bu kalite ve kalibrede insanlara rastlamak neredeyse imkansız hale geldi.
Ben Hocanın 1100 sayfalık hacimli kitabını okuyup bitirdikten sonra bu yaşam öyküsünün tek kişilik bir öykü olmadığını daha iyi kavradım. Wrigth Mills’in insan öykülerini biyografisini toplum ve tarih içine yerleştirerek bütüncül bir metedolojiyle anlamaya çalıştığı The Sociological Imagination (Sosyolojik Tahayyül) kavramında formüle ettiği. Sosyolojik tahayyül bireyin kendi deneyim ve konumunu kendi kaderini kendi yaşam talihini kendi zamanı içine yerleştirerek anlayabilme imkanı sunuyor. Atilla hocanın bu yaşam öyküsünü bu yöntemle okuduğum için kendi payıma inanılmaz dersler çıkarattım. Bir bireyin yaşamını tam olarak kavramak için hem bireyin biyografisini hem de içinde bulunduğu tarihi bilmek bu biyografi ve tarih arasındaki ilişkiyi kavramaktan geçiyor. Atilla hocanın “Bir Yaşam Öyküsü” kitabı tam da C. Wrigth Mills’in bu sosyolojik tahayyülüyle yazılmış bir kitap olmuş. Neler yok ki içinde Yaşanan günlük tarihi bu kadar dikkat çekici bir biçimde anlamak olayları oluş anında böylesine aydınlık biçimde kavramak bakımından gerçekten benzersiz bir eser. Bu kitap ta şahsen tanıdığım tanıştığım bir kısmını da teorik olarak bildiğim pek çok simayla karşılaşıyorsunuz. Van’dan Mülkiye mezunu Eyüp Altaylı, uzun süre Van’da noterlik yapan yaşadığım mahallenin bir alt sokağında oturun rahmet Nevzat Tüfenkçioğlu. Nurhan Demirel, Mehmet Teymuroğlu, Mülkiyede Siyasal Düşünceler Tarihi dersimize giren Alaaddin Şenel, Taner Timur Aydın Güven Gürkan 1960’larda Arvas ailesinden olan Van Senatörü Faruk Işık, İbrahim Arvasi Selda Kösereisoğlu Salih Yıldız, Zeydan ailesi Osmanlı tarihiyle ilgili kitaplarını okuduğum Prof. Stanford Shaw ODTÜ’den dersini aldığım rahmetli Ünal Nalbantoğlu kitapta pek çok aşina olduğum simayla karşılaştım.
Atilla hocanın bu kitabında Van Başkaleden başlayıp Van’ı Türkiye’yi ’ve dünya tarihini de okuyorsunuz. Bu kitaptda Türkiye’nin toplumsal tarihsel siyasal kültürel değişimlerinin izlerini de bulmak mümkün. Bu öyküde aynı zamanda dünya tarihini de okumak mümkün. Türk siyasal tarihinin değişimlerini Demokrat Parti’nin son yıllarını 1960 İhtilali’ni ihtilal sonrası Madanoğlu Fethi Gürcan. Talat Aydemir’in ihtilal girişimlerini İhtilal sonrası Van’da bazı ekabir aile ve aşiret ağalarının Sivas Kampı sürgününü de okuyorsunuz. Hocanın 1960’lı yıllarda planlı kalkınma yıllarında DPT de ilk kariyerini Sosyal Planlama Uzmanlığı’ndan Ankara Valiliği’ndeki maiyet memurluğuna ODTÜ de Şehir Bölge Planlama bölümünde mastır yapmasını oradan Amerikaya Güney Kalofornia Üniversitesi’nde Ülkü hoca ve kendisinin iki yüksek lisans ve bir doktorayla yüksek başarılarını ve kabına sığmayan bir istidadı ve bu bereketli zekaların hayat serüvenini okuyorsunuz. 1964 lerdeki Los Angeles’ta “Watts Riots” siyahi isyanları uzun süre Amerikada kaldıktan sonra Türkiye’ye dönüşünü döndüğü Üniversitede taşra muhafazakarlığının bilim kurumlarına karşı dar ve sığ akli fukaralığını. Taşrada bilim kurumlarındaki ilkel haset ve kıskançlığı. İnsanlığın akıl bahçesi olan üniversitenin taşrayı değiştirmek yerine onun zihniyeti tarafından nasıl mahallileştiğini gözlemleyen çok ince Türkiye’de üniversitelirin gelişim tarihi bakımından adeta labaratuvar sayılacak keskin gözlemlerle dolu.
Bu oldukça hacimli kitaptan çıkardığım önemli sonuçlardan biri de Atilla hocanın rahmetli babası Mehmet Salih Dicle’nin 1961 yılında hocanın daha Mülkiyenin ikinci sınıfında on dokuz yirmi yaşlarında genç bir talebeyken Başkale’de Ülkü hocanın bulunduğu bir fotoğrafa bakarak bir insanın asâletini terbiyesini tavrını zerâfetini sezecek kadar eskilerin hissi kablel vuku dediği (ön sezi) ile bir bakışta bir insanın kimlik ve kişiliğini temyize çekecek kadar asırlık Anadolu irfanına sahip bilge insan olduğunu dahi iyi anladım. Hocanın rahmetli babasının bir bakışta anladığı hakikati ben bin sayfalık bu kitabı bitirdikten sonra daha iyi kavradım. Bazen bin sayfalık kitabın söyleyebileceği hakikati derin irfan sahibi olan insanlara tek bir fotoğraf tek bir bakış ta söyleyebilir. Bu nedenle fotoğraf sanatçılarının meşhur mottosu bu soruda da saklıdır “Bir fotoğraf kaç bin kelime eder? Bizim Van’da güzel bir söz vardır. “Ot kökün üstünde biter” insanın şahsiyetinin terbiyesinin özlü ve içli tarafı önce ailede başlar. Bu hüküm bu kitapta kıymetli Atilla Hoca kadar Ülkü hocanın kimlik ve kişiliğini de özetleyen bir sözdür. Yine bu kitapta kıymetli Ülkü hocamın rahmetli babası Hüseyin Erhan’ın 1964 senesinde Amerikada Los Angales’te seyyar Ermeni manavla olan tartışmasında ülkesinin değerlerini hiç apologize (apoloji) yapmadan her ortamda kendine sadık hakiki ve hamiyetperver Cumhuriyetin değerlerine sahip kararlı ve hasbî duruşundan Ülkü hocamın nasıl bir babanın kızı olduğunu da anladım. Burada kıymetli hocam Prof. İlhan Atilla Dicle ve onun muhterem eşi kıymetli Prof. Dr. Ülkü hocamın yaşam öyküleriyle ilgili değerlendirmelere bir yekûn çekerken. Atilla hocanın geri vitesi çalışmayan otomobilini Los Angeles’in caddelerinde büyük bir hüner ve marifetle nasıl çalıştırdıysa; bu otomobilin geriye değil hep ileriye doğru çalışma prensiplerinin bozuk da olsa bizim iki asırlık modernleşme ve çağdaşlaşma sorunlarımızı kökünden çözecek müthiş bir model olabileceği buluşu zihnimde yüzlerce lamba yaktığını itiraf etmeliyim. İki buçuk asırdır bu toplumun geri vitesi arıza verseydi ne güzel olurdu bütün dertlerden kurtulmuş olurduk. En kalbi selam ve saygılarımla.