Röportaj: Sait Ebinç - ÇÜTÜ BEŞ!! ÇÜTÜ BEŞ!! ÇÜTÜ BEŞ!!
S.E:. Siz lisedeyken münakale (ulaşım) nasıldı?
S.Özok: O zamanlar araçlar çok azdı. Yani ben son Van’da döndüğümde 1968’de inan ki Van’da kırk tane araba yoktu. Biz lisedeyken bir de onu anlatayım: Şimdi aklıma geldi. “Daz” denen bir hocamız vardı. Onun ismi sizde var mı? Böyle kafası uzundu. Gerçek ismi Necati’ydi lakabı Necati diye tahmin ediyorum. Bir gün İskele’ye kamyonun üstünde gittik. Bak kamyonun üstünde İskele’ye gidiyoruz. Gittik herkes yıkandı mıkandı. Döneceğiz kamyon yanaştı. Muavin çıkmış kamyonun üstüne “Çütü beş! Çütü beş! Çütü beş!” Bizim hoca kafasını salladı. Daz kafasını salladı çok hoşuna gitti “Vıleen! bu niye bu ğıyar mıdır. Çütü Beş Çütü Beş! (Gülüşler)
S.E: Ne satıyordu
S. Özok: Bir şey satmıyor iki kişiye beş lira. Vılen niye bu ğıyar mıdır? Çütü beş. Kamyonun üstünde gidiyorduk. Bak hocamız dahil Kamyonun üstünde İskele’ye gidiyorduk.
S.E : Şimdi Efendim 1940’lı yıllar 1950’li yıllar münakalenin zor olduğu yıllar. Şoför mahalli hariç yolcuyla yük arasında pek ayrım yok o zaman. Bir koliye ne kadar nezaket gösteriliyorsa yolcuya da okadar nezaket gösterildiği yıllar. (Gülmeler)
S.Özok: Bir günde biz üç kardeş babam rahmetlik para verdi dedi gidin denize. Gittik Kalenin ordaki denize gittik. Rahmetlik Yaşar abim bize verdiği parayı atmış suya sudan çıkaracak bulamadı. Para yok bir şey alacak durumumuz yok. Aç acına suya battık çıktık akşam aç karnına döndük eve hiç unutmuyorum onu.
S.E: Lise yıllarındayız halen, siz liseyi 1954’te mi bitirdiniz.
S.Özok: 1954’te liseyi pekiyi ile bitirdim. Bir bitirme diploması var. Bir de olgunluk sınavı var. Bakanlıktan geliyor dört soru var. İkisini de pekiyiyle verdim. Ondan sonra hangi okula gideceksen dereceyle alıyorlar. Başka bir şey yok. Mezuniyeti puanıyla Üniversiteye alıyor. Ben gittim Ankara’ya her yere beni aldılar. Tıp Fakültesi’nde ismim başta çıktı Siyasal’da başta çıktı. Birden çok fakülteye müracaat edebiliyorsunuz. O zamanlar Ziraat ile Veteriner burs veriyor. Yüz yirmi beş lira, benim de hiçbir param yok gelirim yok. O yıllarda param yok. Babam rahmetli olmuş bir emekli maaşıyla ile yedi kardeş annem onların parasıyla bana gelecek. Ben dedim gideyim Ziraat gireyim yahut Veteriner’e gireyim benim başka bir şansım yok yüz yirmi beş lira burs alacam onunla gidip yurtta kalacağım. Ayhan Anteplioğlu vardı hatırlar mısınız?
S.E.: Bir vakitler Edremit nahiyeyken oranın nahiye müdürü Anteplioğulları’ndan nahiye müdürünün akrabası olmalı.
S.Özok: Van’lı benim sınıf arkadaşım Ayhan Anteplioğlu Ayhan’ın amcası Ziraatte şeydi. Doçent ti Ankara’da ben Ankara’ya gittim. Sonra İstanbul’a gittim. Özdemir Yeğinaltay’la gittik Teknik Üniversiteyi kazanma hakkı elde etmiştim. Özdemir Yeğinaltay kaldı. Ben Ankara’ya döndüm. O Doçentin yanına gittim dedim hocam ben sizin yiğeniniz Ayhan Anteplioğlu’nun amcasının ya arkadaşıyım dedim. Dedim hocam ben size danışmak için geldim. Ziraaate mi gideyim Veteriner’e mi gireyim. Dedim hocam benim durumum yok Dedi sen başka nereyi kazandın? Tıbbıye yi kazandın mı? Dedim kazındım. Dedim ki benim durumum budur durumum yok felan. Dedi “Sen bir daha bu burdan içeriye girersen senin ayağını kırarım. Hemen git Tıbbıye’ye kaydını yap ben de senin velin olacağım.” dedi.
Allah razı olsun Adama bak!
Geldim Ulus’a o zaman Ulus’ta böyle apartmanlar yok. Geldim orda Şarklılar Kahvesi vardı. Oturdum düşünüyordum. Ordan birisi dedi ki sen niye düşünüyorsun. Git Gülhane hastanesinden bir rapor al kaydını Gülhana Askeri Tıbbıye’ye kayd ettir. En azından yemek ve barınma imkânı var. Ben de gidip rapor alıp kaydımı Askeri Tıbbıye’ye kaydımı yaptım. Üçüncü sınıfa kadar geldim derslerim çok iyiydi.
Ondan sonra ikinci kaza başıma geldi. Birinci kaza Lisede başıma geldi. Sırf müzik yüzünden “sen bunu ne diye zırlatıyorsun” diye beni sınıfta bıraktı. Tıbbiye’deki kazaya gelince. Üçüncü sınfta kadavra dersindeyiz. Üçüncü sınıfa kadar gayet güzel bir şekilde geldim. Üçüncü sınıfta İbrahim Veliodar isminde bir prefesör vardı. Bütün kitaplar onun beyin kitabı, kas kitabı kemik bütün kitaplar onun forslu bir adam. Bu ders veriyor bizde bekliyoruz. Benim elimde de bir bistrü var. Yanımdakinin de elinde bir balon varmış. Bilmeden benim elimdeki büstrü dokundu mu ben mi bilerek yaptım hatırlamıyorum. Elimdeki büstrü balona değince “boomm! Diye patladı. Ben iki kez imtihana girdim beni bıraktı. Askeri okullarda ilişiğim kesildi. Ondan sonra ben gittim memurlar kooperatifinde bir Albay vardı. O imtihanla alıyormuş yanına bir öğrenci alacakmış memur olacak. Bir yazı yazdırdı bu yazıyı ben çok doğru yazmışım beni aldı. Albay iki sene onun yanında çalıştım. İki sene sonunda yine bir hak çıktı. Gittim okula yeniden başladım. Tıbbıyenin alt katında kadavra işleri yapılıyordu. İşin bitince hocanın yanına çıkıyorsun. Aşağıda bir Doçent var neydi ismi… Şükrü müydü neydi?
Bu baktım yine bana şey etti ters gidiyor. Ondan sonra gittim onun yanına dedim ki. “Benim kaybedecek hiçbir şeyim yok gerisini siz düşünün!” aynı böyle. Doçent beni bıraktı yukarıya çıktı gitti dersin hocasıyla konuştu. Dedi ki seni hoca çağrıyor. Ben çıktım hoca bana öyle güzel sorular sordu. Bırakmak istese de öyle sorular soruyor ki bilmiyorsun. Bilmediğin yerden soruyor. Öyle güzel sorular sordu ondan sonra dedi ki seni geçirdim. Ondan sonra arkadaşlardan iki sene geride nasıl okuyacağım. Dedim ki yok ben burada okuyamam. İstanbul Diş hekimliğinde imtihansız Tıp doktorasını verenler için diş hekimliğine imtihansız alıyorlar. Veteriner mezunlarını alıyorlar Ziraat mezunlarını alıyorlar. Tıptan Tıp doktorasını verenleri alıyorlar. Bizim beş altı tane ziraat mezunu arkadaşlarımız da vardı Üç sene de orda okuyup diş hekimliğini bitirdim.
S.E: Diş hekimliğini bitirdikten sonra ilk göreve yeriniz Van’mıydı?
S.Özok: Hayır Ankaraydı. Ankarada bir poliknik açtık. Yeni mahallede poliknik açtık bir arkadaşla. Benim arkadaşım Erdoğan Turgut Onun babası Van’da bir müdürdü. Onun abisi hakimdi bize derse geliyordu. Van’da yaşadılar. O da Van lisesinden mezun oldu. Onun da benim gibi bir sorunu oldu o da dişçiliğe geldi. Biz ikimiz geldik Ankara’da polikniklik açtık. Polikliniğimiz gayet güzel çalışıyordu. O daha önce reprazanttı. Benim yardımımla meslekte tecrübe kazandı. Erdoğan konuşmayı çok güzel biliyordu. Konuşmaya bir saat konuşsun sana ders versin. İşi gücü konuşmaktı. İkimiz yedek subay olarak askere gittik. O Edirne Keşan’ı çekti yedek subay okuluna da beraber gittik. Ben de Erzurum Aşkale’yi çektim. Ondan sonra işte böyle ben evliyim o d evli. Şimdi bu abisi Hülki Bey hakim abisi bana telefon açtı; Dedi ki senin arkadaşın bunalımda senin onun yanına gitmen lazım. Ben çocukları Erzurumda bıraktım gittim Keşan da yanına baktım her şeyi boş vermiş. Ne diş çekiyor ne doğru düzgün iş yapıyor. Bana söz verdi dedi ki sen bana yardımcı olursan düzelirim. Askerlikten sonra Erdoğan Turgut la birlikte Yeni Mahallede bir klinik açtık. Çok da güzel işimiz vardı. O sene Hacettepe Üniversitesi de Dişçilik açtı. Hacettepe’de deki hoca benim askeri Tıbbiyeden hocamdı. Bana haber göndermiş gelsin asistan olsun. Ben de ben gelirsem Erdoğan burayı yürütemez Erdoğan gelsin dedim Erdoğan gitti Hacettepe’ye gitti. Ben de dedim hem Hacettepe’de çalışırsın hem de klinikte. Fakat bir iki ay sonra Erdoğan ayrılmaya karar verdi. Bu geldi klinikteki en güzel aletleri aldı. Bana kaldı yerdeki kilim, sandalye işe yaramaz şeyler kaldı. Labaratuar bana kaldı. Ondan sonraki yıl Van’da kadro çıkmıştı. Van a gelmemi istediler. Van’daki diş hekimi benim gelinin dedesi emekli olduğu için Van’da kadro boşaldı. Beni sosyalizasyona gönderdiler. Üç sene sözleşme imzaladık. Gittik oraya Van’da geldim Devlet Hastahanesi’nde ben yalnızdım.
S.E.: Van’a geldiğinizde başka diş hekimi var mıydı? O yıllarda benden sonra Van’a Ahmet Erdinç geldi Ercişli Daha sonra da Özger Yalım geldi. Onlar muayanehanede çalışıyorlardı. Ben hastanede çalışıyordum
S. E: Devlet hastanesinde o sene kaç hekim vardı?
S.Özok: Ben gittiğim zaman dört tane hekim vardı.
Baş hekim vardı Ahmat Uras onun oğlu şimdi prefesördür. Cihat Uras İstanbulda. Üç dört hekim vardı. Rotasyona gönderiyorlardı aylık gönderiyorlardı. İlçelere biz gidiyorduk.Hekimler sözleşmeli olarak ilçeleri de geziyorlardı.
S. E: Rahmetli Fikriye hanımla tanışmanız evliliğiniz nasıl oldu
S.Özok: Fikriye hanımla tanışmamız akrabamız komiser Şefik Sarımuratoğlu sayesinde oldu. Onun da hanımı Kastamonu Taşköprülü’ydü. Şefik Sarımurat Van’lı olduğu için o zamanlar ona “Kürt Şefik” diyorlardı. Çok meşhurdu. Her hadisede o var. Azılı hadiselerde. Onun hanımı Taşköprülülü bizim hanımın akrabasıydı. Bizim hanım işte onlara giderken tanıştık. Benim dayım tarafımdan akrabam Şefik beyin evinde tanıştık.
S.E: 1968 de Van’a geldikten sonra Üniversiteyi Kurma ve Yaşatma Derneği ve Üniversite kurma girişimlerini anlatır mısınız? Bu yıllarda Tayyar Dabaoğlu ile olan dostluğunuz arkadaşlığınızı anlatır mısınız
S.Özok: Tayyar Dabbaoğlu benim can ciğer arkadaşımdı Orta okuldan arkadaşımdı. O da benim gibi Askeri Tıbbıye okuyordu. Ben diş hekimliğinde okurken bizde kaldı. Tıbbıyeye bırakıp İmtihana girdi Edebiyat fakültesinin imtihanına girdi. Bir iki ay bizde kaldı. Tayyarnan bir iki ay beraber kaldık. O zaman zarfında imtihan oldu. Edebiyat Fakültesi Tayyar çok insan içinde birincilikle kazandı Edebiyat fakültesini. Ondan sonra orda şef oldu.
Tayyar çok dolu bir insandı. Çok bilgili biz ondan burda Ortaokulda Lisede senelerce beraber bu Van’ı ölçtük. Burda bir mühendis vardı İskele Caddesi’nde küçük bir odası vardı. Lakabı Eşşek Memet’di Bendim Tayyardı Remzi Güleryüzdü. Her sene tatillerde arazileri bağları bahçeleri ölçüyorduk. Onu anlatalayım çok enterasandır. Gidip köyleri ölçüyorduk ölçülen değere göre devlet su parası tahakkuk ettiriyordu. Bir gün üçümüz gittik
S. E: Geometriniz hendeseniz kuvvetliymiş.
Bir gün gittik açlık, yokluk seneleri Ortaokuldayız. Bir Köye gittik muhtar bizi karşıladı evine götürdü bizi karşıladı baş köşeye oturttu. Çoravanıs, Zırvandanıs Erek Dağı’na doğru bir köydü Değirmen köyü olabilir. Zırvandanıs’ı geçmiştik muhtar bizi karşıladı götürdü evine böyle oturmuşuz arkamıza yastık getirip koyuyorlar. Dedi ben size kuzu kestirdim. Biz o ikinci dünya savaşının yokluk yıllarında ekmek bulamıyoruz kuzu kesmişler. Bize bir ziyafet vermişler biz yemekten nerdeyse patlayacağız. Çayımızı içtikten sonra kalkıp gittik ölçmeye “Muhtar dedi Memur beg. Bu tarla Şaban bilmem kimindir. Üç dönüm ya vardır ya yoktur” Ölçmenize lüzüm yoktur. Kuzuyu yemişiz daha neyi ölçeceğiz (Gülmeler)
Dedik senin dediğin olsun.
Üç dönümlük filan kesin tarlasını imzaladık. Fakat o kadar çok ölçüm yaptığımız için arazinin büyüklüklerine göz aşinalığımız vardı. Muhtar yedi dönüme üç dönüm yazdık. Muhtar ne dediyse onu yazdık. Ordan ayrıldık yola koyulduk gelin dediler bu ağacın dibinde oturalım. Çıkarın evrakları dedik muhtarın üç dönüm dedikleri dönümün üzerine yedi daha ekledik. Öbürüne on dönem öbürüne yirmi dönüm. Bütün eksikleri tamamladık. Bu evrakları verdik su işlerine bunlara bir para geldi. (Gülüşler)
Biz devlete kazı atan adama iltimas geçer miyiz helale haram katar mıyız? Bir yemek yemişiz diye.
Bu Eşşek Mehmet niye diyorlar Su işlerinin mühendisiydi. Onun da nedenini söyleyeyim. Bu bir tarihte Yüksekova’ya bir kamyon çimento götürüyormuş yolda kamyon arıza yapmış arızanın giderilmesi için kamyonda çimentolarının boşaltılması lazım bu çimentolarının hepsini sırtında taşıdığı için bu isim ordan kalmış. O zamanlar yürüyerek gidiyorduk saatlerce yürüyerek köylere gidiyorduk. Yine bir gün üçümüz Van Kalesi’ndeki arazileri ölçüyorduk. Öyle acıkmışız öyle açız ki elimiz ayağımız titriyor. Baktım Kalenin çimenlerinde koyun otlatan bir çoban var. Tayyar bana dedi sen git o çobandan ekmek iste. Ben gittim dedim “Dayı bana bir parça ekmek ver biz çok açız” Dedi balam men size ekmek veririm ama siz meni ekmeğimi yeyemesiz” dedim dayı sen ver biz yeriz. Çıkardı bir parça ekmek bize verdi. Yani ekmeği çekicin örsün altına goysan örse vursan vursan kıramazsın. Ekmeği alıp elime gittik kalenin dibine Horhora gittik. Ekmeği horhurun suyuna bıraktık o ekmek yarım saate ancak yumuşadı. O ekmeği yedik. O, ekmeğin tadını halen unutamıyorum. Ömür öyle kolay değil şimdiki çocuklar öyle biliyor dünya böyleydi dünya böyle değildi şimdi cennet girmişiz her şey var yiyecek var içecek var her şey alabiliyoruz.
MÜNAKALE (ULAŞIM)
Bizim ortaokul yıllarımızda şehirlerarası doğru düzgün yol yoktu. Bırak şehirlerarasını ilçelere bile doğru düzgün yol yoktu. Hiç unutmam Gevaşta ablama giderken Eniştem Cemal eniştem Gevaş’ta memur olmuştu. Cemal Sevim Bitlisli bir dubada beni. Dedim nasıl olsa tatil bir süre ablamda tatilimi yapıp dönerim. Bir dubaya bindirdiler. Dubada eşşeklerle atlarla yan yana saatlerce deniz yoluculuğu yaptık. Tatil bitti okullar açıldı. Her gün gidiyorum bekliyorum duba gelsin duba gelmiyor! Her gün gidip bekliyorum. Yol yoktu Gevaştan Van’a düzgün yol yoktu. Ben tek başıma dağdan Van’a nasıl döneceğim.
S.E: Sizin talebelik yıllarınızda Van’dan kimler vardı.
S.Özok: Ankarada okuyan Fevzi Kartal vardı. Lisede beraberdik. Tıp Prefesör’ü Hızır Alp İsmail Toker vardı Ziraat okuyordu. Cemal Türkoğlu var Ziraat okudu. Ertuğrul Yeginaltay aynı devreydik Özdemir Yeginaltay. (İsmail daha iyidir duruyor) Dere mahallesindeydi onun babası hafızdı yüz yirmi beş lira burs alıyordu. Bursun bir kısımını da babasına yolluyordu.Cevdet Yeğinaltay Cengiz Doktor Cengiz Yeğinaltay.
S:E: Van’da 1968 de Üniversiteyi Kurma ve Yaşatma Derneği kuruluşunda Başta Tayyar Dabaoğlu. Dr. Özçelik Okayer ve sizin girişiminizle Van’da Üniversitenin kuruluş sürecindeki girişimlerinizi bize anlatır mısınız?
S. Özok: Tayyar Dabbaoğlu bu derneği kurmuştu. Üniversiteyi Kurma ve Yaşatma Derneği isminde bir dernek kurduk. Tayyar Başa geçti. Özçelik Okayer tahminen Aydın Perihan. o da vardı. Bir birkaç kişi daha vardı. Tayyar vefat edince işin başına Özçelik geçti. Ben de ikinci derecede Özçelik’e yardım ettim. Bir haber geldi. İzettin Sarımurat bizim dayım gilin akrabası İzettin Sarımurat Kenan Evren’in çok samimi arkadaşıymış. O da emekli olmuş. Dediler ki ona ulaşın Dernek olarak bize Kenen Evren’den randevu alsın. Kalktık biz dört beşi gittik İzettin abiyi bulduk. İzettin abi dedi ki size randevu alırım. Şimdi İzettin Abi görüşmüş bize dedi ki: Ben görüştüm Evren Paşa sizi arayacak. Fakat saat ve tarih vermedi. O zaman telefon yok cep telefonu yok ev telefonu da her yerde yok. Yıldız Sarımurat benim dayımın kızı Banka Müdürü Pamuk Bank’ın müdürü. Bize bankada bir oda verdi. Her gün sabah Özçelikle gidip oturuyorduk odada akşama kadar. Kenan Evren’in telefonu gelecek diye. Ondan sonra herkes Van’a döndü ben ile Özçelik kaldık. Özçelik ile ben hergün sabah gidip o odada oturuyorduk telefon bekliyorduk. Bir ay geçti bir gün haber geldi ki İzettin Abi’den gelin Kenan Paşa rendevu verdi diye, İzettin abi bize Atatürk’ün resmini bize verdi. Dedi ben bunun için sizi çağırdım. Dedi ki bu resmi paşaya verin Kenan Paşa bu resimden memnun olacak. Özçelik bu resmi en güzel bir biçimde çerçeveletti. Ben Özçelik Yıldız Sarımurat üçümüz Genel Kurmay’a gittik. Bizi kabul etti. Baktık Evren tahta bir masanın başında oturuyor. Oturduk ondan sonra çaylar geldi. Başladık konuşmaya. O resmi verdik. Kenan evren dakikalarca o resme baktı her tarafını inceledi kendinden geçti. Konuştuk Özçelik uzun bir konuşma yaptı Ünüversitenin Van’a getireceği katkılardan bahsetti. Ben de dedim ki Sayın paşam! Bu üniversiteyi Van’a kurarsanız İran’dan Iraktan çok öğrenci gelir dedim. Kenan Evren dedi ki onlar gelmesin o yobazlar. Diye cevap verdi. Biz konuştuktan sonra ayrıldık. Siz gidin dedi Van’a dönün dedi. Ben Milli Eğitim Bakanıyla konuşayım size haber verecem. Biz dışarı çıkıp Van’a geldik. O Milli Eğitim Bakanı’nı aramış demiş ki “Van’a Üniversiteyi Kur” Yüzüncü Yıl İsmini Özçelikle biz önerdik çok hoşuna gitti. Atatürk’ün Yüzüncü Doğum Yılı münasebetiyle. Bu isim çok hoşuna gitti memnun kaldı. Daha sonra Üniversite kurma kararı verildi. Üniversiteni kurulması için yer tahsisinde de Özçelik’le bizzat çalıştık. Üniversite kurulmasına karar verildikten sonra. Birçok insan bizde bu işte vardık diye bilmedik insanlar ortaya çıkıp onlardan menfatlendiler. Ben ve Özçelik bu işten hiçbir menfaat beklentisi olmaksızın bu Van’ın bu toplumun geleceği için çalıştık. Bir ay ben muayenehanemi kapattım.
S:E: Sizin sayenizde binlerce yüzbinlerce insan yüksek öğretim imkanına kavuştu. Hekiminden Mühendisine Öğretmenine kadar şimdiye kadar yüz elli bin insan yetişti. Şimdi kırk yıl önceki bu çabanın semeresi olarak üçüncü kuşak üniversite mezunları oldu bu şehirde. Bir şehirde Üniversitenin açılması birinci ikinci kuşağın tahsil görme imkânı büyük bir şanstır.
S. Özok: İzettin Sarımurat’ın katkısı olmasaydı belki kurulmazdı. Özçelik Okayer Yıldız Sarımuratoğlu ve en vardım bütün kurulma süreçlerinde. Özçelik çok emek verdi.
S. Özok: İzettin Sarımurat aracı olsa da olsa da Özçelik çok uğraştı.
S. Özok: Sarımuratlar benim annem tarafıdır.
S:E.: Rahmetli annenizde baba tarafından dolayı medrese eğitimi almışlar mıydı.
S. Özok: Annem almamış fakat benim iki ablalarımda Kur’an okumuşlardı.
S. Özok: Sarımuratlar ailesi seciyesi çok temiz insanlardır. Bu şehrin önemli ailelerindendir.
S:E.: Sadettin bey çok teşekkür ederim çok kıymetli vaktinizi aldık. Murat beye de çok teşekkür ederim bu imkânı bize sunduğu için. Çok güzel bir sohbet oldu.
S. Özok: Ben teşekkür ederim. (Son)