Irkçılık, insan tüccarlığı, insan sömürüsü, insan rengine mana yükleme ve ayrımcılık… Bu kavramları hayatımıza sokanlar ve nasıl uygulandığını bize adeta bir ders konusu gibi uygulamalı şekilde gösterenler, bugün sözüm ona medeniyet beşiği dediğimiz ABD ve Avrupa ülkeleridir. Başını İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, İspanya, Macaristan, Almanya, İsveç, İtalya ve ABD'de nin çektiği “İnsan Hayvanat Bahçeleri”nin bu ülkelerde medeniyet diye var olduğunu, asla unutmayacağız. Zenginler ve hükümetlerin desteklediği kişi veya kuruluşların, Afrika'dan zorla getirdikleri siyahî insanları, etrafı dikenli tellerle çevrili “İnsan Hayvanat Bahçelerinde’’ sergiliyorlardı. Birebir “hayvanat” bahçeleri gibi insan sergileniyordu. Avrupa şehirlerinde kafeslerde sergilenen insanlar Afrika ve Asya'dan getirilip “hayvan” gibi sergileniyorlardı. Dışarıdan yemek uzatıp acaba nasıl yiyecekler diye alay konusu ettikleri, çıplak bir şekilde sergilenip vücutları acaba nasıl diye uzaktan gözlem yaptıkları insanların alabildiğince aşağılandığı bu uygulamalar, insanlığın tarihinde utanç verici bir olay olarak kalacaktır.
Sanayi devriminin bize bıraktığı en utanç verici sonuçlarından olan bu ırkçı ve ayrımcı tarih, çok eskilere giden bir tarih değil, 1889'dan 1958‘lere kadar süregelen utanç bahçeleridir. İnsan Hayvanat Bahçesi ilk olarak Fransa'da 1889'da başladı. Paris'teki “İnsan Hayvanat Bahçesi” Avrupalıların utanç verici sırları değil, insanların gelip seyrettiği ve büyük bir ilgi merkeziydi. ABD ve Avrupa’nın doymak bilmez istekleri karşısında çaresiz kalan Afrika ve Asya insanın aşağılandığı ve toplanılıp bu bahçelerde sergilendiği bu suretçe hiçbir canlıya reva görülmeyen uygulamalar bu insanlara uygulanırdı. “İnsan Hayvanat Bahçesi”ne zorla getirilenler kafeslerde ve tellerle kapatılmış alanlarda tutuluyorlardı. Paris’ten New York’a kadar Afrikalı ya da Asyalı ilkel kabileler “İnsan Hayvanat Bahçeleri”nde sergileniyorlardı.
Büyük sermayecilerin satın alıp ya da zorla getirip sergiledikleri siyahlar için “Vahşi insanlar, ilkeller, insana benziyorlar, insanoğluna en yakın varlık galiba” diye tasnif ediliyorlardı. İnsan Hayvanat Bahçelerinde teşhir edilmek için yüzlerce kadın, erkek, çocuk Afrika'dan, Asya'dan gemilerle taşınıyorlardı. İnsanlar nadir hayvanlarmış gibi seçiliyorlar ve kafese konuluyorlardı. Topraklarını işkâl etmekle kalmayıp, insan olmalarına saygı göstermeden ve onurları hiçe sayarak boyunlara tasma takıp o bahçelerde bir demire bağlı şekilde sergiliyorlardı.
İnsan Hayvanat bahçelerinin olduğu yerlerde ve dışında insan onuru ile bağdaşmayacak ne kadar utanç verici göstergeler varsa kullanılıyordu. Bahçelerin tellerine asılı levhalarda “Lütfen yiyecek vermeyin daha önce beslendiler” , ‘’Çok yaklaşmayın saldırabilirler’’,’’ temastan kaçının hastalık kapabilirsiniz’’, ‘’ çocuklarınıza dikkat edin uzak dursunlar’’ … Gibi levhalar asılıyordu. İnsan Hayvanat bahçelerinde, yukarıda da değindiğim gibi esir tutulan insanların üzerinde ne varsa kadın erkek fark etmez çıkartılıp çıplak bir şekilde bu bahçelerde sergilenilirlerdi. İnsan Hayvanat Bahçelerinde sergilenen insanların çoğu bu zulme ve aşağılanmaya dayanamayıp intihar ederlerdi. Sergilenen bazı insanlarda, sergileme esnasında ya da bulundukları yerin sağlıksız oluşu nedeniyle olduğu gibi teşhir edilirken ölüyorlardı. İnsanlığın alçaldığı durumlar bunun la da kalmıyordu. Öyle bir vahşi uygulama vardı ki ölenler de sergileniyordu. Faşist ve ırkçı bilim adamlarının bu konu hakkındaki görüşleri de ilgiyle takip ediliyordu ve görüşleri de aktarılıyordu: “Haftalardır bunların üzerinde çalışıyoruz, bunların aklı aşırı derecede geri. Fevkalade saldırganlar ve hiçbir hisleri yok. İnsana en yakın vahşi örneği denebilir” diye demeçler veriyorlardı.
Medeniyetin beşiği dediğimiz yerler tarihlerinde nelerle meşgullermiş. Sadece sermaye sahipleri ve hükümetler değil halkta bu rezilliğe çanak tutunmuştur. 1889'da 18 milyon, 1931'de ise 34 milyon kişi Paris İnsan Hayvanat Bahçesini gezerek ırkçı tutumlarını ve ilgilerini ispatlıyorlardı. Eyfel alanında kurulan İnsan Hayvanat Bahçesinin tanıtımında “Fransa'nın medeniyet misyonunu gerçekleştirirken nelerle meşgul olduğunu keşfedin” diye yazıyordu. Afrikalı kadınlar İnsan Hayvanat Bahçesinde değişik vücut hatları yüzünden tutuluyordu. “Üstün kültürlü”, beyaz ırkçılığın bir kısmı sadece kadınların kalçalarını görmek için ziyaret ediyorlardı. Siyah Pigmeler ise çeşitli danslarla halkı eğlendirmeye zorlanıyordu. Ufacık çocuklar hayvanmış gibi davranışlara maruz bırakılıp eğlenmek için değişik davranışları yapmalarına zorlanılıyordu. İnsan Hayvanat Bahçeleri 1900’ların başından itibaren Avrupa'ya yayıldı ve çok ilgi gördü. Almanya’da siyah köyü (İnsan Hayvanat Bahçesi) Otto Von Bismarck tarafından bile ziyaret edilmişti. Avrupa’nın bir çok şehrinde Paris, Hamburg, Stuttgart, Münih, Bronx, St Louis, Antwerp, Barselona, Londra, Milan, Varşova, Basel ve Amerika- New York’ta vb İnsan Hayvanat Bahçeleri açıldı. Sahiplerine milyonlar kazandırdı. Şimdi bu milyonları kazananlar timsah gözyaşlarını saklamayı becermeyip insan haklarının en önemli savunucularıymış gibi ortalıkta itibar kazanmaya çalışıyorlar.
İnsan Hayvanat Bahçeleri; bu insanlık dışı uygulamayı tek bir kesime indirgemek bizi yanıltacaktır. Bir grup meraklının ya da “sapığın” ilgi gösterdiği etkinlikler değildi bunlar; aksine aristokrasinin, politikacıların, halkın her kesiminden milyonlarca insanın katıldığı büyük kültürel etkinlikler olarak görülmekteydi. Yerlerinde yurtlarından edinilen bu masum insanlar beyaz ırk tarafından hem de medeniyetin beşiği dediğimiz beyaz ırkların bulunduğu ülkeler katında eğlenme aracı olarak kullanılmaktaydı. İnsan Hayvanat Bahçeleri; kapitalizmin en karanlık yüzüdür. Çünkü oradaki insanlar ekonomik bir çıkar için kullanılıyorlardı. Azımsanmayacak kadar büyük bir ilgi merkeziydi. 1889’dan 1958 yılına kadar Afrikalı ve Asyalılar yarı çıplak şekilde kafeslere kapatılıp büyük kalabalıkların önüne çıkarıldılar. Burada insan onuru, insan şerefi gibi kavramlar sadece beyaz ırk için geçerliydi. Beyaz ırk dışındaki ırklar ise sadece para kazanmak için ortalıkta sergilenen herhangi bir eşya gibiydi.
ABD de siyahî çocukların bir hastalık gibi göründüğü günümüzde, nasıl insan olan her canlının yüreğini sızlatıyorsa, bu faşist uygulama ABD tarihinin her safhasında vardır. Gıpta ile izlediğimiz bu ülkenin siyahî çocukları ayrı okullarda okuttuğu, otobüslere ayrı bindirdiği, ayrı çeşme yaptığı, ayrı hastanelerde tedavi görmesini istediği, beyazların oynadığı oyun parklarına alınmadığı… Bir geçmişi olduğunu unutmamalıyız. ABD ve Avrupa da İnsanlar kölesi olduğu kapitalizm ile yaşıyor. Oysa hayvanlar bu insanların acımasız davranışlarından daha vefalı sadakatle hayatlarına devam ediyorlar. Hayvanlar doğa dostu ve doğaya dönük yaşıyorlar, doğadan beslendiği gibi ihtiyacı kadar tüketiyor. Onlarca, yüzlerce, binlerce, milyonlarca canlı öldürmüyor. Stok yapma derdi yok. Gündelik ihtiyaçlarla yaşıyor. ABD ve Avrupa ülkeleri ise kendi bünyesindeki obez insanları doyurmak için Afrika ve Asya ülkelerinin tüm kaynaklarını kullanıp onları açlıktan ölmeye mahkûm bırakıyorlar. İnsan hem doğayı yok ediyor hem de gündelik hırslar içinde bencil, riyakâr, hırsız ve vahşi yaratık olarak barbarca başta bu fakir bıraktıkları bu ülkeler olmak üzere binlerce insanı bir anda öldürebiliyor. Barbarlar çok büyük stoklar yapıyor. Bu yaptıkları yetmezmiş gibi daha fazla para kazanmak için bu her şeylerini aldıkları ülkelerdeki insanları bu utanç verici ‘’İnsan Hayvanat Bahçesi’’ uygulamaya da maruz bırakıyorlar.
Günümüzde İnsan Hayvanat Bahçeleri bulunmamaktadır ama hala aynı ırkçı faşist uygulamalar devam etmektedir. Kapitalizm'in yarattığı bu vahşilik 2. Dünya Savaşı‘ndan sonra azalmış ve kalan son "İnsan Hayvanat Bahçesi" 1958 yılında Belçika’da kapanmıştır. Kendi kendilerini yok etmeye giriştikleri bu dönemde o insanlar az da olsa rahat nefes alabilmişti ama savaş sonrasında aynı sömürü anlayışlarına devam ettiler günümüzde de artarak devam ediyor
Bu konu birkaç sayfa ile geçiştirilecek konular değildir. Günümüzde hayvanat bahçelerinin olması bile vicdanlı insanların içini nasıl hüzne boğuyorsa ve kaldırılması için girişimde bulunuluyorsa ki bazı ülkelerde bu olumlu şekilde de sonuçlanmıştır, insanlar için yapılan bu İnsan Hayvanat Bahçelerinin bizi ne kadar yaraladığını varın size bırakıyorum.
İnsan Hayvanat Bahçeleri dünyanın kusurlu geçmişinin rahatsızlık verici ırkçılık öykülerindendir. Irkçılıkla mücadele 1800’lerden beri çok yol kat etse de bugün hala yaşanmaktadır. Kötünün ırkı her yerde aynı konuma sahiptir. Kötü her yerde kötüdür. Ve her yerde aynı ırkçı dalga vardır. Bu çılgınlık yine insanlar tarafından yapılıyor. İnsanı ve hayvanı sergileyen kapitalistlerin para hırsı korkutucudur. Kapitalistler kötülüklerini insan ve doğa üzerinden denemektedir. Dolayısıyla insan Hayvanat Bahçelerinde sergilenen o insanların acılarını hatırlayarak ırkçılığı teşhir etmeliyiz. Afrika’da da bir kardeşimiz olsun ve oradaki çocuklarda bizi gördüklerinde; ‘’ beyaz insanlar geliyor saklanalım yoksa bizi öldürecekler’’ cümlesini kurmasınlar.