Batı’nın zenginlik kaynağı: Köle ticareti!

 Kızılderili soykırımı sonucunda insansız kalan Amerika’nın verimli topraklarında çalışmak için insan emeği gerekiyordu. Batı, altın madenleri ile tarım alanlarında çalıştıracak insanları köle ticaretiyle temin edecekti. Amerika’nın keşfiyle Kızılderili soykırımını gerçekleştiren Batı Devletleri, şimdi ise Amerika’daki tarlalarda ve altın madenlerinde çalıştırmak için Afrikalı insanları soykırıma uğratacaktı.

Abone Ol

      Köle ticareti denilen kirli ticareti başlatan ilk ülke Portekiz ve İspanya oldu. Endülüs Emevi Devleti döneminde Avrupa’da bilime öncülük ederek, bilimin merkezi olan Portekiz ve İspanya, İslam’dan sonra Hristiyanlar döneminde köle ticareti denilen bir vahşete öncülük ederek İslam’la Hristiyanlık arasındaki farkı da ortaya koyuyordu.

    Bu iki ülkenin başlattığı kirli ticarete başta İngiltere olmak üzere diğer tüm Batı Devletleri de kısa sürede dahil oldular. Afrika’dan, Amerika’ya insan taşıyacak kargo gemileri Avrupa’nın değişik limanlarından köle karşılığında para yerine geçen kumaş, boncuk, bakır eşyalar, demir çubuklar, alkollü içecekler, tütün, silah ve barut gibi malzemeleri yükleyerek Afrika sahillerine doğru yola çıkıyorlardı. Bunların karşılığında Afrika ülkelerinden köle alınıyor ve kargo eşyası gibi gemilere istiflenerek Amerika’ya taşınıyordu. Amerika’dan da kahve, şeker, tütün, pamuk gibi tarım ürünleri ile altın gibi değerli madenler Avrupa’ya taşınıyordu. Köle ticareti bu şekilde “üç ayaklı” bir ticarete dönüştü. Zamanla bu ticaret öyle karlı bir hal aldı ki Avrupa Devletlerinin kanunları insanları köle ticaretini yapmaya teşvik ediyor, günden güne köle tacirlerinin sayısı artıyordu.

      Afrika’dan köle edinmenin en önemli iki yolu savaş ve tenha bir yerde insan kaçırmaktı, yani “Hırsızlık”

      Avrupalılar yalnız bulduğu insanları kaçırıyor, çocukları çalıyor ve kabileler arasında savaş çıkartıyordu. Bu savaşların sonunda elde edilen esirleri köle olarak satın alıyorlardı.

      “1724 yılının 29 ve 30 Aralık tarihli sayılarından bir gazete haberi şöyleydi: Pek çok tüccar satış alanına geldiğinde bugün alış-veriş olmadı. Bize verdikleri bilgiye göre insanlar iç bölgelere savaşmaya gittiler. İki veya üç gün içinde yeterli sayıda savaş esiri getirecekler. Tüm umutlarımız bu yönde. Düşmanlarına ait dört köyün yakılıp yıkıldığını bildirdiler. Böylelikle yarın kölelerin getirileceklerini umuyoruz.” (1)

    Batı’nın köle ticaretinden daha fazla kar elde etmesi için tüm umudu Afrikalı kabilelerin sürekli birbirleriyle savaşmaları olmuştur. Yani Avrupa’nın gelir kaynağı Afrikalıların birbirleriyle savaşmasıydı. Bugün de böyle değil midir? Ortadoğu dedikleri İslam aleminde çıkardıkları savaş olmazsa, Batı silahlarını nereye satacak? Eğer Ortadoğu’da silahlar sussa, Batı için “hayat suyu” olan petrolü nereden karşılayacaklar?  Tüm umutları Ortadoğu’da silahların hiç susmaması ve bunun için de ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.

      İnsanların zorla köle edinmesiyle elde edilen yüksek miktardaki kar oranları batılı tacirlerin başını döndürmüştü. Değil tacirler papazların bile bu ticaret karşısında başı dönmüş, bir anda kendilerini köle ticaretinin içinde buldular. Öyle ki “Lizbon gümrüğünde gerçekleştirilen köle ticaretinin %80’i aristokratlar, papazlar ve resmi görevliler tarafından yapılmaya başlandı.”(2) Hatta Batı’nın Kral ve Kraliçeleri bile bu karlı ticaret karşısında dayanamayıp kendilerini köle ticaretine adadılar. Örneğin: “Kraliçe Elizabeth (1558-1603) yılları arasında köle ticareti yapıyordu. 47 bin 176 köle onun gemileriyle Amerika’ya taşındı.”(3)

     Avrupalılar bu yolla servetlerine servet kattılar. “Köle ticaretini yapan tacirler zamanla Avrupa’nın sayılı zenginleri arasında yerini alarak, Avrupa da önde gelen sigorta şirketi ve bankaları kurdular. 1773 yılında Liverpol Heywood bankasını kuran ve 1883 yılında Bank of Liverpol tarafından satın alınmasına kadar devam ettiren Heywodlar Afrika ticaretinde başarılı tacirlerdendi. Aynı şekilde köle tacirleri olan David ve Alexander Barclay birleşerek Barclsy’s Bankı kurdular.”(4)

    Batılı tacirler, Afrikalı insanları katlederek zengin oluyor, banka kuruyor, refah seviyelerini yükseltiyor, keyif kahvelerini içiyorlardı ancak bu kahvelerin onlara gelmesini sağlayan Afrikalılar da ölüyorlardı.

      “Saint Pierreli Bernardin’in ifadesiyle: Avrupalıların mutluluğu için şeker ve kahvenin gerekli olup olmadığını bilmiyorum ancak bu iki ürünün, dünyanın iki kıtasında mutsuzluğa yol açtığını biliyorum. Amerika ekin yetiştirecek topraklar elde etmek için boşaltıldı, şimdi ise bu topraklarda çalışacak insanları sağlamak için Afrika boşaltılıyor.” (5)

    Köle temin etmek için kabileler arasında çıkarılan savaşlar, zorlu yolculuk sırasında açlık ya da nefessizlikten ölen insanlar, Amerika’daki madenlerde ve tarlalarda zorlu çalışma süreci ve daha bir sürü nedenle köle ticaretinin yapıldığı sahiller, tarlalar, denizler Afrikalı insanların cesetleriyle dolup taşmıştı.

      İnsanlar en çok gemilerle yapılan 40-70 günlük zorlu yolculuk sırasında ölüyorlardı. Aç, susuz ve nefessiz kalarak dayanamayıp ölen milyonlarca insan vardı.  Bazen de gemide çıkan yiyecek ya da su kıtlığı veya geminin fazla yüklü olması sebebiyle geminin yükünü hafifletmek için köleler canlı canlı okyanusun soğuk sularına atılıyordu.

         Örneğin “1781 yılında Zong adındaki köle gemisi Jamaika’ya doğru giderken yiyecek ve su sıkıntısı yaşamıştı aynı anda bir de hastalık baş göstermişti. Bu sorunu gidermek için iyileşemeyecek kadar hasta olan köleleri gemiden atarak yükü hafiflettiler. Bu şekilde 136 kişi gemiden atıldı( 6)

     Gemiden atılan bu insanlar köpek balıklarına yem oluyorlardı. Köpek balıkları, köle taşıyan gemilere o kadar alışmışlardı ki sürüler halinde bu gemileri takip ediyor, kendilerine atılacak yemi bekliyorlardı. Bazen sırf eğlence olsun diye insanlar köpek balıklarının dişleri arasına atılıyordu. Dört yüz yıl boyunca köpek balıklarının okyanuslardaki tek yiyeceği insan bedeni olmuştu.  Sadece köpek balıklarının değil Afrika sahilleri ile Amerika’daki pamuk, şeker, tütün gibi tarlaların etrafında gezen kurt, çakal, kaplan ve yırtıcı kuşların da besin kaynağı, yaralı veya ölü Afrikalı insanların bedeni olmuştu.

     Ölen belki kurtuluyordu, ölmeyenin acı dolu hikayesi günden güne artarak devam ediyordu. Köleler Amerika’ya ayak bastıkları gibi satılığa çıkarılıyor derhal ağır işlerde çalıştırılmaya götürülüyorlardı. Hatta bu kölelerin bazıları kendisini alan çiftçi için yeterince çalıştıktan sonra ilanlarla başkalarına satılıyordu.

“Rio de Jenerio’da, Comercio Gazetesinin 5 Eylül 1868 tarihli bir ilanı şöyleydi: Dikiş ve ütü bilen 14 yaşında bir zenci kızı satılıktır. Çay verebilir.”(7)  

      Bu insanlar kullanılıp atılan, ucuz ve tüketilen mallar gibiydi. Hayat hakları yoktu. İnsan bile sayılmıyorlardı. Batının bu insanlara bakışı şöyleydi: “Tanrı’nın simsiyah gövdeye bir ruh özellikle iyi bir ruh yerleştirdiği düşünülemez(8)

       Batılı tacirler ilki 1441 yılında Avrupa’ya başlattıkları köle ticaretini 1888 yılına kadar devam ettirdiler. Avrupa’nın medeniyetini, Belediyelerin kaldırım taşlarıyla gözümüzü boyadıkları gibi temiz yollarında, yemyeşil parklarında ve elindeki teknolojide arıyoruz ancak; Avrupa’nın geniş yollarının altında Afrikalı zavallı halkın kanı var. Avrupa’nın zenginliğinin altında Kızılderililere yaşatılan vahşet var. Avrupa’nın refahında yetim bırakılan çocuklar, ağlayan anneler, fuhşa zorlanan kızlar, acımasızca katledilen sayısızca insan var.

    Çocuk hırsızlığı, adam kaçırma, insanları köpek balıklarına yem diye atma, kızları fuhşa zorlama, insanları aç-susuz bir şekilde saatlerce ağır işlerde çalıştırarak, insan kanı üzerinde kurulu bir zenginliği isteyecek vicdan sahibi tek bir kişi var mı?

    İnsanların kanıyla ve gözyaşlarıyla gelecek bir zenginliği istemek için ancak zalim, vicdansız ve vahşi olmak gerekir ki bunlar da Batı’nın en bariz vasıflarıdır.

-

1-(Fırtınaya Karşı Ayakta Kalmak-İmge Yayınları-Edward Reynolds-s.63)

2-(Aynı Eser-s.103)

3-(Kölelikten Önderliğe-Rağbet Yayınları-Prof.Dr.Ali Bakkal-s.26)

4--(Fırtınaya Karşı Ayakta Kalmak-İmge Yayınları-Edward Reynolds-s.179)

5-(Kölelik-İletişim Yayınları-Maurıce Lengelle-s.82)

6-(Fırtınaya Karşı Ayakta Kalmak-İmge Yayınları-Edward Reynolds-s.89)

7-(Kölelikten Önderliğe-Rağbet Yayınları-Prof.Dr.Ali Bakkal-s.28)

8-(Kölelik-İletişim Yayınları-Maurıce Lengelle-s.90)