AK Parti’de yeni dönem

Abone Ol

AK Parti’de geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmelerle ile, geçtiğimiz yıl Haziran ayında yapılan kongrenin ardından ikinci bir ‘yeni’ dönem başladığını söyleyebiliriz.

 

Peki neden yeni dönem?

 

İzahı bence şöyle:

 

AK Parti depremin ardından yaşanan uzun ve sancılı bir dönemden sonra olağan kongresini iki aday arasında yaptı.

 

AK Parti’de dümeni zaruri sebeplerden dolayı devralan ve koltuğu resmen sahiplenmek isteyen Abdullah Aras ve yıllardan bu yana partide hizmetleri olan ve bir türlü ‘istediğimiz yere gelemedik’ düşüncesinde olan bizim deyimimizle ‘muhalif’ grup ve bu grubun en üstündeki isim Naif Şabu arasında bir seçim yarışına girildi.

 

Velhasıl seçimi ‘iyi’ bir farkla Abdullah Aras alarak, ‘atama’ ile geldiği başkanlık görevine ‘seçimle’ gelerek yerini sağlamlaştırmış oldu.

 

‘Muhalif’ grubua gelince…

 

Seçimden sonra iyice bir dağıldılar.

 

Seçim öncesi tam ‘muhalif’ idiler, seçimden sonra bir süre daha katı ‘muhalif’lik evresi devam etti. Bir süre sonra çatlaklar başlyayınca, bireysel açıklamalar geldi, “Muhaliftik ama Aras’a değil” gibisinden açıklamalar ile gerilen ilişkiler düzeltilmeye çalışıldı.

 

Daha sonra ise bu oluşumdaki bazı isimlerin “Biz muhalif değiliz” şeklindeki açıklamalarına kadar gerileyen tutum son olarak ise, “Bizi muhalif” diye anmayın şeklindeki açıklamalara kadar geldi.

 

Son olarak ise gazetemizden Yunus Emre Aykaç’ın Naif Şabu ile yaptığı söyleşide, Şabu oldukça ilginç noktalara temas etti bu konular ile ilgili. Şabu, Yunus Emre ile söyleşisinde Yunus’un tam da bu konuyla ilgili sorusuna ise hatta şöyle cevap vermişti;

 

“Biz hiçbir zaman muhalif değiliz. Yanlış birtakım olaylar varsa biz sadece onlara muhaliflik yaptık. Biz partimizi sıkıntıya sokacak herhangi siyasi ihtiras içinde de olmadık. Yani biz partimize karşı muhaliflik yapmadık. Tabi ki biz görevi almamız halinde İl Başkanımız ve milletvekillerimiz ile uyum içinde çalışarak büyükşehir ve 14 ilçemizin belediye başkanlıklarını kazanmak için beraber çalışmalarımızı yürüteceğiz ve diyaloglarımız olacaktır. İki başlılık yapmak ya da ben ayrı o ayrı gibi davranışlar siyasi taammüllere de aykırı bir şeydir, böyle bir şey olmaz.”

 

Yani geçen süre içerisinde, o zaman ‘muhalif’ diye anılan gruptan bazı isimler (Bknz: Burhan İnan) dışarda kalsa da Aras ile Naif Şabu arasındaki ilişkiler iyiden iyiye düzeldi. Hatta Ak Parti’nin bir çok buluşmasında Şabu’nun da ‘devamsızlık’ yapmayan isimler arasında olduğu açıkca gözlendi.

 

Buna bir itiraz yok. AK Parti’nin bütünlüğü açısından bu gelişme yerel seçimlere ‘eksiksiz’ girilmesi anlamında fevkalede yerinde. Zaten Aras seçimi kazanır kazanmaz ilk işinin parti içi kırgınlar, küslükler ve parçalanmışlıklara son vermesi gerektiğini de daha önce bu köşede yazmıştım.

 

Aras, bu birlikteliği sağlama yolunda ‘iyiye’ yakın bir form grafiği çizdi, ama bunu tam anlamıyla sağlayamadı.

 

Zaten üzerinde durduğum konuda tam da bu.

 

Bilindiği gibi geçtiğimiz hafta yapılan atamalar ile AK Parti’nin yeni iki ilçe teşkilat başkanı da atanmış oldu. Üstelik AK Parti daha önce istifası ile sarsıldığı iki yeni ilçe olan Özalp ve Gürpınar’ın da istifa ettirilen Edremit’in de ilçe başkanlarını atadı.

 

Yapılan atamalar ile İpekyolu İlçe Başkanı Yavuz Kuşan, Tuşba İlçe Başkanı Naif Şabu, Edremit İlçe Başkanı Handan Fidan, Gurpınar İlçe Başkanı Ahmet Kulaz ve Özalp İlçe Başkanı M.Şirin Ataş oldu.

 

Böylelikle Ak Parti seçim öncesi tüm başkanlıklarını bir kez daha doldurmuş oldu. Yani yeni istifalar olmazsa seçime bu kadro ile girilecek.

 

Bu atamalarda en çok dikkat çeken isim olarak ise yine ‘Naif Şabu’ ismi ön plana çıkıyor. Nihayetinde Yavuz Kuşan da diğer isimleri de bizzat Abdullah Aras’ın fikri ve onayı ile atadı Ak Parti Genel Merkez. Peki Genel Merkez’in İl Koordinatörü Yahya Akman’ı da bizzat Van’a göndererek yaptığı bu çalışma sadece Ankara’nın mı isteğiyle yapıldı.

 

Elbette ki hayır.

 

Dediğim gibi atamaların onayı bizzat ‘Aras’tan.

 

Zire seçimde 12 ilçeye yeni başkan atayan ve teşkilatı sil baştan yenileyen isim de bizzat da Abdullah Aras’ın ta kendisiydi. Yani mutlak otorite Aras şu anda.

 

Şimdi diğer atamaları gözardı edelim. Abdullah Aras, seçimde kıyasıya bir yarışa girdiği hatta karşılıklı olarak ‘tabanda’ sert diyaloglara girdiği Naif Şabu ve ekibi ile yeniden neden bir araya geldi ve ‘Tuşba’ gibi seçimde AK Parti’nin merkezdeki ‘kalesi’ olması planlanan bir teşkilatı neden emanet etti?

 

Burada benim aklıma birkaç farklı senaryo geliyor…

 

Birincisi, Abdullah Aras bu zorlu seçimlerden önce benim de bu köşeden defalarca dile getirdiğim ‘kendi taşkilatını kurmak’ ile ilgili ciddi bir çalışması vardı. Yıkık dökük bir teşkilattansa kendi istediği isimlerle yola çıkmak isteyen Aras, kazandıktan sonra bunu yaptı. Yani şu anki teşkilat tamamıyla, ‘en saf haliyle’ Aras’ın eseri. Şimdi teşkilatın şu anki haliyle ben bir yorum yapmıyorum (başarılı mı başarısız mı takdir sizin olsun), acaba Aras kendiği kurduğu teşkilatında bazı sıkıntılar veya başarısızlık mı gördü de Şabu ve ekibini de kendi bünyesindeki teşkilata dahil etti…

 

İkinci senaryoya gelince, bu noktada geçtiğimiz hafta yine Osman Nuri Yıldız’ın Naif Şabu’nun yeni teşkilata dahil edilmesi ile ilgili güzel bir yazısı vardı. Şabu’nun Aras tarafından yeni teşkilatta görev verilmesini tavsiye ettiği yazısında verdiği bir örnek vardı. Şöyle ki;

 

“Obama, Demokrat Parti’de liderlik için yarıştığı Hillary Clinton’a dışişleri bakanlığını uygun görerek, en büyük rakibini yanına çekmeyi başarmıştır. ABD tarihine damga vuran en önemli figürlerinden biri de Abraham Lincoln’dür. Lincoln, parti içindeki rakiplerinin değil önünü kesmek, tam aksine onları en iyi şekilde onore ederek, ABD’nin en önemli sorunlarını çözmeyi başarmıştır.”

 

Acaba diyorum, Aras’ın Naif Şabu’yu yanına alması ve en büyük rakibini yanına çekmesi bir strateji mi? Yani Şabu’nun gücü ve etki alanı da göz önüne alınarak bir ‘Lincoln’ taktiğimi uygulandı?

 

Üçücünü ve son senaryoya gelince… AK Parti İl Başkanı Abdullah Aras, büyükşehir Belediye Başkan Aday Adayı olacak. Haliye Aras’ın kendisini tam ‘takır’ destekleyecek ve seçimde ona ‘büyükşehir’i kazandıracak bir oy getirecek teşkilat bırakması gerekiyor ardından. Aras bu son atamalar ve işbirlikleri ile kendisini büyükşehire taşıyan bir teşkilatı ardından bırakmanın hesabını yapıyor, hal böyle olunca da geçmişteki tüm kırgınlık ve küskünlükleri silmeyi ‘mübah’ sayıyor. Ama bir diğer ihtimal olan arasın büyükşehir adayı olup da kazanamaması halinde de Genel Merkez’e izahatı akla uygun olacak. Yani Aras, diyecek ki, “Kardeşim ben daha ne yapalım. Teşkilatı kurdum. Elimden gelen çalışmayı yaptım hatta şahitsiniz son teşkilat atamalarında en güçlü rakibimi de seçime dahil ettim. Küskünlükleri bir kenara bıraktım. Benim bıraktığım teşkilat ‘on numara’ teşkilattı, mağlubiyetin sorumlusu ben değilim. Eğer böyle olursa dolayısıyla Aras, olası bir başarısızlığın ‘mimarı’ olmaktan da sıyrılacak. Yanlış mıyım?

 

Ya da dördüncüsü ve son olarak tüm bu çalışmalar sadece ‘Allah rızası için’ yapıldı!

 

Tabi bunlar sadece bir ‘senaryo’. Yani birer varsayım. Ben bu üçünün de kendimce düşünülmüş olduğunu tahmin ediyorum.

 

Acaba hangisi gerçek?

 

Bekleyelim, görelim.

 

***

 

Siyaset konuşmuşken diğer partilere de bir selam vermeden geçmek olmaz. O zaman birkaç kelam da diğerleri ile ilgili edelim.

 

Mesela BDP.

 

Biz BDP’nin geçtiğimiz seçimlerde kapalı kutu olarak hazırlandığını ve bir anda adayını ilan edip onunla koşulsuz, şartsız seçime girdiğini biliyoruz.

 

Yani BDP’de siyaset Ak Parti’ye göre çok farklı işliyordu. Halkın istediğinden ziyade BDP’nin ve PKK’nın istediği adaylar. Ama BDP’de de artık bir şeyler değişiyor gibi. Yani BDP’nin de özellikle çözüm süreci ve PKK’nın çekilmesinin ardından dah çok ‘halk odaklı’ adaylar üzerinde duracağı büyük bir ihtimal. Örneğin bu yıl sanki BDP adayları da diğer partilerde olduğu gibi bir ön hazırlık, bir nabız yoklaması yapıyor gibi.

 

Daha önce söylemiştik: Demir Çelik gibi…

 

O yüzden bu yıl BDP’den çok önceden bir seçim yarışı görebiliriz.

 

***

 

CHP’ye gelince.

 

Geçtiğimiz hafta kalabalık bir heyeti Van’a getirerek, CHP’yi Sivas’ına ötesine geçirdi Van il teşkilatı. Ne ala!

 

Şaka yok, bu CHP ve Şen için gerçekten büyük bir başarı. Hele hele Van’a gelip, muhalifi olduğunuz çözüm sürecinde vatandaşı, STK’ları, kanaat önderlerini dinliyorsanız ‘nur ala nur’ derim!

 

Ama seçim için CHP ne yapıyor derseniz?

 

“CHP mi?” derim.

 

Derim yani.

 

***

 

Hüda-Par’ı konuşmak için ise onun siyaset arenasındaki deyim yerindeyse ‘ilk maçını’ görmek gerekiyor. Gücü ve başarısını ilk seçimde göreceğiz. Ama seçim öncesi siyaset arenasındaki hamlelelerini de yakından takip edeceğiz.

 

AK Parti’nin de kurulduğu yıl patlama yapan bir parti olduğunu unutmayalım.

 

Her ne kadar şu an Van’da farklı bir Ak Parti ile karşı karşıyaysak da!

 

***

 

Bu arada son bir soru ile yazımı noktalamak istiyorum. Yukarıda Aras ile konudan bahsederken parantez için de bir konuya değinmiştim. Şimdi yazımı aynı konu ile noktalamak istiyorum.

 

Sizce AK Parti teşkilatı ne kadar başarılı?

 

Siz bunu sesli düşünün ve yorumlayın. Ben dinliyorum!