Gece olmuştu... Çankaya'ya gitmek üzere Meclis binasından ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşa'lara rastladım. Ali Fuat Paşa, Ankara'dan hareket ederken bunların Ankara'ya geldiklerini o günkü gazetede 'Bir Uğurlama ve Bir Karşılama' başlığı altında okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim. Benimle konuşmak üzere geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini, Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa vasıtasıyla kendilerine bildirdim. İsmet Paşa ile Kazım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle birlikte gelmelerini söyledim.
Çankaya'ya gittiğim zaman orada, beni görmek üzere gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey'lerle karşılaştım. Onları da yemeğe alıkoydum. Yemek sırasında 'Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz' dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim. Yaptığım programın ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz.
Efendiler, görüyorsunuz ki Cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların da aslında ve tabii olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Halbuki o sırada Ankara'da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyet'in ilan edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar." (Nutuk, anılarım.)
Mustafa Kemal Paşa o gece İsmet Paşa ile 1921 Anayasası'nın bazı maddelerini değiştiren kanun tasarısını hazırladı. "Türkiye devletinin hükümet şekli cumhuriyettir." hükmünün yer aldığı tasarı üzerinde TBMM'de yapılan konuşmalardan sonra Cumhuriyet'in ilanı kabul edildi. Tarihe not düşecek ve 98 yıldır kendimize yol bildiğimiz, kanun bildiğimiz, yaşam felsefesi olarak gördüğümüz; "Hâkimiyet, bilâkaydü şart Milletindir. İdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekl-i Hükûmeti, Cumhuriyettir." Bu cümleyi anayasaya nakış nakış işlemişlerdir ve işlendiği yerde hala durmaktadır.
Cumhuriyet, binlerce yıllık bir milletin; bitti, yok oldu, paylaşılsın, yakıp yıkılsın, ellerinde kendilerini koruyacak hiçbir şey bırakılmasın. Toprakları paylaşılsın, tek vatan yedi düvele parsel adilsin, demir yolları tahrip edilsin, iletişim telleri yok edilsin, toprakları işlenemez hale getirilsin. Seslerinin çıktığı her noktada yeni işgallere girilsin, eli silah tutan her genci gerekirse memleketten sürgün edilsin veya idam edilsin… Denildikten sonra tüm toplumun, yediden yetmişe, çocuğu -genci -yaşlısı, kadını -erkeği tek yumruk olarak düşmanı denize dökmelerinin sonucunda kazandığı en değerli taçtır. Bu nedenlerden dolayı he vakit ve her ne olursa olsun korunması gereken en önemli hazinemizdir. Masa başında bin hile ile değil savaş meydanında, toprağı kanlarıyla sulayarak kazanılan bir zaferdir Cumhuriyet.
Ayaklarında ayakkabı olmadan, kışın üstlerine giyeceği herhangi bir ikinci elbisesi olmadan, sofrasına koyacağı hatta sofrayı kurmayı gerekli kılacağı yemeği olmadan, kuru ekmeği bulduysa şükreden, mermisi ıslanmasın diye beşikteki çocuğunun üstündeki bezi mermilere saran… Bir milletin zaferidir Cumhuriyet.
Doğudan, güneyden, kuzeyden; köyünü arkasına bırakıp acaba çocuğuma ne olur? Acaba hayvanıma ne olur? Acaba ektiğim toprağıma ne olur? Diye düşünmeden kağnısına yüklediği kumanyayı, etrafta toplayabildiği silahı, mermiyi, yalın ayak bir şekilde karda çamurda yürüyerek cepheye koşan bir milletin zaferidir Cumhuriyet.
Kazanılmış zaferin tacını takmak için Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları bir sabah Cumhuriyeti ilan ettiler. Dayatılanı değil istenileni yaşamak için, Doğruluğu belli olmayan, ileriye gitmeyi bir kehanet olarak gören değil; bilimi, fenni, çağdaşlaşmayı, üretmeyi, bağımsız olmayı bir amaç olarak gören ve bu yolda yürümeyi hedef haline getiren bir aklın urunudur cumhuriyet.
Örneklerini etrafta gördüğümüz ve bize çok uzak olmayan kültürlerin içine düştükleri buhranları ve yaşadıkları hayat, bizim ne kadar önemli bir değere sahip olduğumuzun her gün daha iyi ve olgun bir şekilde farkına varıyoruz. Özellikle son dönemlerde sınır komşularımızın yaşadıkları ve içinde bulundukları karışıklık, onların Cumhuriyet gibi bir kültürlerinin ve Cumhuriyet gibi bir geçmişlerinin olmamasından kaynaklanmaktadır. ‘’İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’’ Düsturunu kendide uzak gören, hak ve hürriyetin toplum içerisinde eşit olarak dağıtılmadığı hemen hemen hiçbir ülke uzun sure iç karışıklıklara bulaşmadan yaşayamayacaktır. Dil, din ve ırk ayrımı yapmaksızın kardeşçe ve hur bir şekilde yaşamamız için Cumhuriyet bizlere gerekli anahtarı vermiştir. Cumhuriyet herhangi bir grubun ve ya kitlenin değildir. Cumhuriyet, memleketin her noktasında olan her kişinin en önemli dayanağıdır, en önemli gücüdür. Ülkenin bölünmez bütünlüğüne kastetmediği ve ülke değerlerini hiç etmediği müddetçe Cumhuriyet herkes için bir şemsiyedir.
ERCÜMENT ZÜNGÜR