“İşi ehline vermek” söyleminin altında yatan olayı hatırlarsınız.

 

Hani Mekke’nin fethinden önce Mekke’nin anahtarını elinde bulunduran Osman Bin Talha’nın hikayesi. Hani peygamberimiz (S.A.V)’ın içeri girdiği esnada amcası Hz. Abbas’ın Müslüman olmadığı için anahtarın ondan alınıp kendisine verilmesini istediği Osman Bin Talha. Peygamberimiz anahtarı ondan alır ama o anda inen ayet ile adeta bir uyarı gelir: “Allahü teâlâ size emanetleri ehline vermenizi emreder...” (Nisa,58).  İşte o ayet üzerine anahtar yine Osman Bin Talha’nın emin ellerine teslim edilir. Osman Bin Talha Müslüman olur, peygamberimiz de “Ey Osman! İşte kâbe’nin anahtarı! Bu gün iyilik ve vefa günüdür. Sen cahiliye zamanında bu vaizfeyi layıkıyla yaptın, inanıyorum ki şimdi daha güzel şekilde yaparsın.

 

***

 

Bediüzzaman Said-i de onaylar mahiyette konuşur: “Hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence bir kalb ve vicdan fezâil-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez.” Demiştir.

Ortak nokta vazifenin isteyene değil, yapabilene verilmesidir.

Bir iş yapmak için ‘görev’ isteyen vardır, bir ‘kendisine iş’ yapmak için tüm görevlere namzet olup daha çok ‘fayda’ sağlama mücadelesi veren vardır.

Hangisinin daha evla olduğunu tartışma gereği olmadığını düşünerek ‘pas’ geçiyorum.

 

***

 

24 Haziran’dan geriye ‘su götürmez’ gerçekler kaldı.

Ak Parti’nin belki de şimdiye kadarki en büyük ‘özeleştirisi’ni yapmasına imkan sağlayan bir seçim galibiyetinden söz ediyoruz.

Hem cumhurbaşkanlığı hem genel seçim kazanılmasına rağmen Ak parti kuruluşundan bu yana belki de en büyük siyasi ve vicdani muhasebesini yapıyor belki de.

24 Haziran gecesinden beri gelen açıklamalar bunu gösteriyor.

Erdoğan’ın balkon konuşmasında “Seçmenin sandıkta verdiği mesajı aldık” cümlesi hiç sekteye uğramadan farklı açıklamalarla yerine oturdu.

Erdoğan il başkanlarını, belediye başkanları ardı ardına Ankara’da farklı toplantılarda ağırlayıp görüşmeler yaptı. Malum yerel seçim gündemden düşmüyor. Geçen haftaki bir buluşmada Sayın Erdoğan yerel seçime dair şu sözleri sarf etti:

“Yerel seçimlerin startını vereceğiz. Bu startı verirken kaşına gözüne değil; hem iş bitirme potansiyeline hem de halkla uyumuna bakarak adım atmak durumundayız. Yerel yönetimlerden 2019’da çok daha başarılı çıkalım.

Elde var mı 1?

 

***

 

Erdoğan kararlı, ders niteliğinde öğütler bu kadar ile sınırlı değil:

“Aramızda belediye başkanı da bulunuyor. İşte bu seçimlerden sonra bana gelen raporlara baktığımızda özellikle bazı eleştiriler var ki bu çok çok önemli. Vatandaş özellikle şunu arıyor, bu tabi ağırlıklı belediye başkanları bunun yanında milletvekilleri vesaire… Tevazu arıyor tevazu! ‘Belediye Başkanı, benim dükkanıma gelip bir çayımı içmedikten sonra ben bu belediye başkanını ne yapayım’ diyor.”

Buradaki “Tevazu önemli tevazu” lafı en can alıca kelimelerden birisi.

 

***

 

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Başdanışmanı Adnan İnanç ile konuştuğumuzda halkın siyasi kanaatine dair önemli bir hususun altını çizmişti.

Demişti ki: “Halk siyaseti siyasetçilerden daha iyi yapıyor.”

Üçüncü Erdoğan’ın altını çizdiği üçüncü husus da bu işte. Diyor ki:

“Yani vatandaş yani seçimden seçime mi belediye başkanı, milletvekili beni ziyaret edecek diyor. Veya kendi tanıdıkları ofislere uğrayıp çekip gidecekler diyor.”

İşte halk bu noktada siyaseti daha iyi yapıyor, bir şeyleri daha iyi algılıyor.

Kendisine ‘menfaat’ dönemlerinde gelen siyasetçi ile, hiç bir seçimin, tercihin olmadığı zamanda uğrayan bir çayını içen siyasetçinin amacını da, kime neye göre oy ve gönül vereceğini de iyi biliyor.

Siyasetçiler her gittiği yerde ‘nezaket’ icabı tepki almadığı vatandaşın güler yüzünü görüp “Bu iş tamamdır” dese de vatandaş hiç bir zaman “Tamamdır” demiyor.

 Bunu da tecrübe ettik mi? Ettik.

 

***

 

Yetmez...

Ortada bir hata var. Hatayı arıyor Erdoğan. Diyor ki:

“En güçlü olduğumuz yerlerde eğer ciddi bir puan kaybı olmuşsa bunu kendi nefsimize soracağız. ‘Biz hatayı nerede yaptık? Yanlışımız nerede?’ Çok iyi hizmetler yapmış olabilir, bu hizmetler gerektir. Ama yeterli değildir. Yeterli olan o gönüllere girmektir. Gönüllere girersek bu işi başarmış oluruz. Vatandaşına tepeden bakıyorsak, onlara yeri geldiği zaman…. Kusura bakmayın bu millet şamar oğlanı değil. Bir oy verir, iki oy verir sonra kenara koyar.”

Van’ı da tanımlayan cümleler değil mi? Vatandaş bir verdi, iki verdi... Sonra umudu kesti. Hem hizmet hem de siyaset noktasında ‘üretemeyen’ isimler kentte gönül bağını kopardı.

 

***

 

Erdoğan’ın can alıcı mesajı ise bu söylemlerden sonra beyan ettiği cümlesinde.
Tüm bu söylemlerin ardından Erdoğan, yeni bir seferberlik başlatıyor.

Yerel teşkilatlanmaların artık işlevsiz kaldığı süreçte “Görüyorum ki metal yorgunluğu var.” deyip ülkenin dört bir yanında bir yenilenme seferberliğini hayata geçiren Erdoğan,

Yerel seçim için de:

“2019 Mart’ına kadar bu belediyeciliğin adını doğrusu gönül belediyeciliği seferberliği olarak koyuyorum” sözleri ile tüm siyasetçilerin üzerine alması gereken bir söz ile noktayı koyuyor.

 

***

 

Dönelim Van’a.

Van’da son dönemlerde yazdığım bir çok yazıda, gazetemizin manşetlerinde ısrarla altını çizdiğim bir husus var:

“Vatandaşın gönlüne dokunmak.”

Yaklaşık 1 buçuk yıldır görev yapan kayyumların hizmetlerini, projelerini, çalışmalarını verirken bu çalışmalardan çok hep vatandaş ile olan samimi görüntülerine dem vurmaya çalışıyorum.

Ortada hiç bir seçim, beklenti yokken Vali ve Van Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Murat Zorluoğlu’nun çocuklar ile oyunlar oynayıp seyrine doyulmaz görüntüler vermesi için “Çocuklar gibi şendi”, Hacıbekir’de vatandaşa sarılması için “Hacıbekir’de gönüllere dokundu”, Saray’da gazi dedenin elini samimiyet ile öptüğü kare için “Gönül sarayında bir Vali” dedik mi? Dedik.

“Edremit Van’a bakar içinden Şamram akar” şeklindeki onlarca yıllık türküyü değiştirip Vanlı’nın Edremit’e hayranlıkla bakmasını sağlayan güzel hizmetler yapan Edremit Belediye Başkanı Atıf Çiçekli’nin festivalleri, etkinlikleri için “En büyük hizmet” yorumunu yaptık mı? Yaptık.

İnsanların ona sarılıp başkanla bir araya geldiğinde gözünün için güldüğünü de yazdık mı? Yazdık.

İpekyolu Belediyesi’nin Cemil Öztürk eliyle yaptığı dokunuşların, şehirde yeni yaşam alanları oluşturmasının, sosyal belediyecilik ile bu kentin havasının değişmesine büyük katkı sunduğunu söyledik mi? Söyledik.

Sadece kayyumla sınırlı tutmasak da olur hem.

Örnek mi yok? Hem ‘siyasetçi’ hem ‘başkan’ sıfatıyla Gevaş Belediye Başkanı Sinan Hakan’ın da bu felsefe ile hareket eden seçilmiş bir ‘isim’ olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Kayyumlardan söz ederken onu görmemek ‘vicdansızlık’ olur. ‘Gönül belediyeciliği’ işi ona da uyar.

 

 

***

 

Şimdi görüyoruz ki Erdoğan’ın özellikle altını çizdiği konulara da bakınca şu anda tam da aynı yerdeyiz.

Siyasetten, beklentiden, çıkardan uzak ‘kayyum’ belediyeleri Erdoğan’ın aklındaki o gönül belediyeciliği işini aslında çoktan yapıyor.

Sanırsam bölgede uygulanan kayyum belediyeciliği bu noktada Ak Parti’nin okuması gereken bir tez halinde önünde duruyor.

Siyasetçilerin çoktan kaybettiği o samimiyet ve gönüllere dokunarak iş yapma eksikliğini bu anlamda kapatan bürokratlar 1 yıldan fazladır önemli işler yaptılar.

Ama... 24 Haziran’dan sonra siyasetçilerin ‘ucuz’ eleştirilerinin hedefine koyulmaya çalışıyorlar, siyasetçilerin alamadıkları oyların ya da kayıpların müsebbibi ilan edilmeye çalışıyorlar, öyle ya da böyle siyaseten bir şekilde işin içine konulmaya çalışıyorlar.

Peki efendime sorayım:

Seçim kazanılsaydı galibi Ak Parti olacaktı, peki kaybedilince fatura neden kayyumlara kesiliyor? Böyle bir pratik olabilir mi?

 

***

 

Bence kentteki siyasetçiler işi gücü bırakıp kayyumlara ‘suç’ yüklemek yerine Erdoğan’ın sözleri ve kentte 1 yılı aşkın süredir kayyumlar eliyle yapılan işleri sentezleyip başlatılan bu seferberliğin manasını okumalı. Van’da 13 belediyeden 12’sini kaybeden Ak Parti’nin yerel seçimleri ‘öğrenilmiş çaresizlik’ bağlamında kazanılma ihtimali yok şeklinde değerlendireceğine bu gönül belediyeciliğini çalışması lazım.

Geçmişteki hatalara düşmemek...

Son süreçlerde gördüğümüz, tecrübe ettiğimiz her şeyden ders alarak çalışmak lazım.

Öbür türlü... Hiç bir şey bugünkünden farklı olmayacak!

 

***

 

Tüm bu yorumlardan hareketle yereldeki siyasetçilere tavsiyem:

“Seçimlerde verilen mesajı iyi değerlendirip yolumuza devam edeceğiz. Seçim atmosferinden çıktık diye durmayacağız, tam tersine hazır seçim atmosferi varken, yerel seçimlere hazırlanacağız. Bu aşamada, yerel seçimlerde halkın tercih edeceği, vatandaşın sevdiği adayları bulmaya çalışacağız.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerini de bir kenara not edin. Kayyumlarla uğraşmak yerine, siyasetçileri hedef etmek yerine insanların sevdiği siyasetçilere şimdiden gidip bir çaylarını için.

Ucuz siyaset yapmayın, siyasetçi kazandırın.

Kazandırın ki kazanabilesiniz.

Aksi halde, Sayın Erdoğan’ın da bizim tüm bu yazdıklarımız hepsi ‘hava’da kalır.

Ama halk kime “Havanı alır” der, onu bilemem!

Editör: TE Bilisim