Kötü bir hafızaya sahip ve unutma hastalığından muzdarip modern insanın, unuttuğu klişeleriyle karşılaşınca ona yeniymiş gibi sarılması, onun, frekansları belli sabit düşünce ve duygulara mahkûm olduğunun en açık delilidir.

 

Zihinsel üretimin en önemli ve yegâne aracı olan dilin, basmakalıp ifade şekilleri tarafından işgal edilmesi ve biçimlendirilmesi, düşüncelerin ve duyguların istenilen doğrultuda yönlendirilmesi, düşünmeyen, ruhsuz bir güruhun oluşturulmasını kolaylaştırır. Basmakalıp sözcüklerin denetiminde, sorgulamadan ve tefekkürden yoksun olan bilinç, sürekli aynı hataları tekrar eden ve kendini tanımaktan alıkonulmuş bir dejavu hastası rolünde kalacaktır.

 

Cebrî olarak güncel dile girip yerleşen, konuşma/duyuş - düşünme/yapma eylemleri olarak klişeler, toplumsal ve özellikle politik alandaki kullanımı ile istenilen standartlarda, tıpkıbasım zihinler üretmeyi öncelikli amaç olarak edinir. Bu seri dönüşüm ile oluşan basmakalıp zihinler, ilk olarak klişelere karşı duyarlı olan bilinçler iken, klişelerin denetimi ele geçirmesinden sonra basmakalıp olmayan her şeye karşı duyarlı hale gelirler. Böylece kimliği belirsiz özdeyişlerle(!)belli şablonlar üzerinden (t)üretilen kalıplaşmış fikirler, tarihi, psikolojik, sosyolojik vs. görevini ifa etmeye devam eder.

 

Zihnin alelâde şekilde çalışması, gündelik aşınma içerisinde bilincin yok olması ve manasını yitirmesi, eleştirel düşünme becerisini tedricen yok eder. Basmakalıp sözcükler, bir veya daha çok klişeye bağlı olarak üretilen ve herkesin kullandığı bir meta gibi, anlamı ve değeri sürekli değiş(tiril)en, gündelik iletişimde özgün düşünceyi ve akıl yürütmeyi akamete uğratan, anlamdan mümkün olduğunca bireyi uzak tutmaya çalışan söz kalıplarıdır. Bu anlamsız söz kalıpları yeri geldiğinde anlamsız davranış kalıplarına da dönüşür. Toplumsal hafıza ve dinamizmin, aslında hep eskiyen fakat hep yeniymiş gibi pazarlanan anlamsız söz kalıplarının tahakkümü altına sokulması, toplumsal bir şuur inşa etmenin önündeki en önemli engeldir.

 

Kalıp cümleler aracılığıyla, sosyal etkileşim üzerinden bir nüfuz geliştirme ve istenilen şekilde inanan/düşünen gündelik karakterler ve kişilikler oluşturma baskısı, zihni ve hisleri boyunduruk altında olan, bilincini kaybetmiş kitleyi sayısal olarak destekleyecektir. Karakter düzeyinde kalındıkça karakterize olma eğilimi ve riski artar. Kişi(lik) düzeyine çıkıp bir kişi olarak duruş sergilenmedikçe, bu yapay dilin kontrolü altındaki karakterler olmayı sürdüreceğiz.

 

Karakter değişkenliğin, kişi(lik) kimliğin tezahürüdür. Kişinin toplumun merkezindeymiş gibi gösterildiği, soyut karakterlerden oluşturulan soyut bir toplumun soyut bireyleriyiz. Okunan, duyulan, görülen her basmakalıp ileti, hayati tecrübeden yoksun olduğundan, durmadan eskiyen ve eskitilen, anlık geçiştirilen anlamsız karelere dönüşür. Zira yaşamsal tecrübe her şeye anlam yüklediği gibi, aynı zamanda bu tecrübe ve anlamın değeri ile birlikte aktarımını sağlar.

 

Beşeri ve sosyal bilimlerde bilgi üretiminin durması, yeni ve heyecan verici keşiflerin giderek azalması, keşif yollarının giderek kapanması, klişelerin sıradanlığına hapsolmuş ruhların ve zihinlerin, ilkelliğini hep tekrar eden, en baştaki şablonuna geri dönen bir insanlığa dönüşmesine sebep olmuştur. Edebiyattan sanata, felsefeden teolojiye kadar hemen her alanı işgali altında tutan klişeler, insan ruhuyla hiçbir irtibatı olmayan ve sadece zihinleri istendik yönde devingen hale getiren, hep kanıp inandığımız söz kalıpları ve oyunlarıdır.

 

Her alanda kendine has oluşan jargon, dilin değişen karakteriyle en başta insanın ve sonrasında diğer her varlığın karakterine etki eder. Mekaniğin jargonlar halinde dile dönüşmesi bilincinde mekanikleşmesinde etkilidir.

 

Asli niyetlerini ve amaçlarını açıkça söylemeyen, ahlaki bir kökten yoksun, istenilen eylemin söz dizgelerinde saklı olduğu, yerine göre sloganik olarak karşımıza çıkan söz kalıpları, bir sosyal kontrol mekanizması oluşturmak ve zihinleri her an kalıplaşmış söz bombardımanına tabi tutup kontrolü sürekli kılmak ister. Klişeler, karakterin dâhil olduğu sosyal grubun sadece iç denetimini değil aynı zamanda toplumsal dış denetimini de sağlar.

 

Asıl anlamından kopuk, politik ve ideolojik işlev üstlenen klişelere alıştırılmış zihin kendisine uygulanan kalıp sözlerin kurduğu sisteme bağımlıdır. Sistemin sarsıcı bir şok etkisiyle yıkılması bile, yeni basmakalıp sözler sunacak ideolojiler ve sahte yaşam arayışıdır.

 

İnsanda saklı sayısız iletişim donanımının yerini şiddet araçlarının aldığı bu iletişimsizlik çağında, ‘’Meleklerin konuştuğu dili günümüzde kaç kişi konuşabiliyor?’’ diye sorsak abesle iştigal etmiş olacağız. Fakat kırılamaz bir zincir oluşturmuş gibi görünen klişelerin zincirlerini kopartacak olan da meleklerin konuştuğu dil olan vahiy dilidir.