Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna’dan dönerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Erdoğan, “Kürt sorunu yoktur” sözlerinden sonra Dolmabahçe’de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala ile HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in aynı anda açıklama yapmalarını doğru bulmadığını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 maddelik prensip mutabakatı olarak sunulan metne de itiraz etti, “Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim, o konuların demokrasi ile yakından uzaktan alakası yok” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İzleme Kurulu’na karşı olduğunu yinelerken, “Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor diye bir şey yok” diyerek Dolmabahçe ve İzleme Kurulu konusunda hükümetin kendisi ile mutabakata varmadan hareket ettiği mesajını verdi.


Erdoğan’a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:

Poroşenko bir şans

Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko, ülkesinin durumuyla ilgili ne düşünüyor?

Burada biliyorsunuz, gerçekten çok ciddi sıkıntılar var. Poroşenko gerçekten Ukrayna için bir şans. Bildiğiniz gibi işadamlığı altyapısı olan birisi ve şu anki duruşuyla ve ortaya koyduğu iradeyle bütün olumsuzlukların karşısında direnebiliyor. Gerek Donetsk gerek Luhansk bölgesinde de şu an yüzde 8 gibi bir kaybı söz konusu. Başında da bizim emekli büyükelçimiz Ertuğrul Bey var. Onun yanında da şu an itibarıyla bine yakın eleman var ve bu bine yakın elemanın içerisinde de 13 Türk şu an da onunla beraber çalışıyor. Tabii sıkıntı özellikle Ukrayna açısından şu anda had safhada. Fakat bizim bu ziyaretimiz onları moralize etti. Sonra biz şu anda Ukrayna’yla siyasi, askeri, ekonomik, ticari, kültürel tüm bu alanlarda işbirliği yapabilecek konumdayız. Ve 600 kadar işadamımız şu anda Ukrayna’da ve yaptıkları toplam iş hacmi 4 milyar dolar civarında.

TANAP rahatlatacak

Heyetler arası görüşmede savunma sanayi ve enerjiyle alakalı konuların ağırlıklı olarak konuşulduğu ifade ediliyor?

Tabii enerjide Türk Akımı ile ilgili proje onları biraz düşündürüyor. ‘Bu bize karşı bir siyasi tavırdır’ diye değerlendiriyorlar. Halbuki biz bunu Sayın Putin’le görüştüğümüz zaman, Ukrayna’yla ilgili tek bir bir ifade dahi geçmedi. Tam aksine Bulgaristan’ın kendilerine vermiş olduğu sözden caymaları üzerine gündeme geldi bu. Tabii şu an itibarıyla AB üyesi ülkeler, bu gazdan alır mı almaz mı o ayrı bir konu ama bizim halihazırda en büyük tedarikçimiz Rusya. Şu anda bu doğalgazı bize veriş nedeni, hem de Avrupa’ya geçer geçmez ama bizim için çeşitlendirme de önemli bir istasyondur. İkinci sırada İran, üçüncü sırada Azerbaycan var. TANAP’ın devreye girmesi 2017-2018. TANAP da devreye girdikten sonra bizim bu noktadaki rahatlamamız daha iyi olacak.

Rusya Minsk sürecine uyulmasını istiyor

Buraya gelmeden önce Putin’le bir telefon görüşmesi yaptınız. Bu görüşmenin içeriğinde ve yaptığınız ziyaretin amaçları arasında Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk gibi bir rol var mıydı?

Sayın Putin’le olan görüşmemiz, gerek bu doğalgaz hattı meselesi, gerekse Kırım Tatarları meselesi, gerekse yapacağımız bu ziyaretle ilgili vermek istediğimiz herhangi bir mesaj var mı onu da konuşalım dedik. Yani fiili olarak yapmış olduğumuz uygulamada onlar Minsk Süreci’ne uyulmasını istiyor. Eğer bu 12 maddelik sözleşmeye uyulursa ‘problem kalmaz’ diyor. Ama tabii Kırım Tatarlarının da bazı sıkıntılar var. Belki bu ara bir görüşme daha yapmak gerekebilir.

Kürtçülükten rant sağlıyor

Bugün Diyarbakır’da Nevruz kutlamaları var ve bu Nevruz’da silahların bırakılmasına ilişkin net bir çağrı bekleniyor. Sizin beklentiniz nedir?

Ben yıllardır bekliyorum, yeni değil. 2005’ten bu yana, Diyarbakır konuşmasından bu yana bekliyoruz. Nitekim geçenlerde ne dedim? Uygulamayı görmek lazım. Uygulamayı görmedikten sonra bu konuda bir şey söylemek mümkün değil. Açık açık bir şey söyledim. Ret politikalarını kaldıran iktidar, bizim iktidarımızdır. İnkâr politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Asimilasyon politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Bunlar kalktıktan sonra hala bu ülkede Kürt sorunu vardır denilebilir mi? Kürt vatandaşlarımın sorunları olabilir, Türk vatandaşlarımın sorunları olabilir. Ama Kürt sorunu demek suretiyle bu ülkede maalesef adeta bir ayrımcılığa doğru çanak tutanlar, bundan rant elde edenler var. Buradan siyasi Kürtçülük yapıyorlar ve bu siyasi Kürtçülükten de rant elde ediyorlar. Biz diyoruz ki bu ülkede benim Kürt vatandaşımın elde edemediği ne var? Cumhurbaşkanı mı olamıyor? Başbakan mı olamıyor? Bakan mı olamıyor? Milletvekili mi olamıyor? Genel Müdür mü olamıyor? Müsteşar mı olamıyor? Ne olamıyor? Devlet dairelerinde göreve mi gelemiyor? Milli Eğitim Bakanlığı’na eleman alınacak, bilgisayarlar çalıştırılıyor, bilgisayarların çalıştırılması neticesinde de bakıyorsunuz yüzlerce, binlerce, belki de on binlerce Kürt vatandaşım değişik yerlerde öğretmenlik kazanıyor, gidiyor orada öğretmenliğini yapıyor. Aynı şekilde KPSS’de olan durumlar böyle. Ve bütün bunlara rağmen bakıyorsunuz, hâlâ Kürt sorunu diyorlar. Silahların gölgesinde siyaset yapanlar var. Gelinen noktada da tablo ortada: İmralı başka, dağ başka; parti içinde de biliyorsunuz, eşbaşkanları başka, Dolmabahçe’de konuşanlar başka.

Kürt sorunu yoksa ve önemli ölçüde her şey çözülmüşse Çözüm Süreci dediğimiz şey ile ne yapılmaya çalışılıyor? Örneğin 28 Şubat günü Dolmabahçe’de bir metin okundu.

Bir metin okunmadı, iki metin okundu. Onların okuduğu metinle Yalçın Bey’in okuduğu metin birbirinden tamamen ayrı. Aynı metin değildi dikkat ederseniz.

Dolmabahçe toplantısını doğru bulmuyorum

Onların okuduğu metindeki on madde, Kürt sorununun HDP ile en azından bir anlamda görüşülmesi anlamına gelmiyor mu?

Ben oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda hükümetin Başbakan Yardımcısı’yla şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini ben şahsen doğru bulmuyorum. Daha önceleri gerektiğinde bir arkadaşımız onlarla görüşmeler yapar ve açıklama yapılırdı. Ama o toplantıda olduğu gibi medyanın karşısına çıkmak suretiyle, iki ayrı metin deklare edilmiyordu. Böyle bir şey hiç yaşanmamıştır. Bunu doğru bulmuyorum. Açıklanan 10 maddelik metne gelince; o metinde bir demokrasi çağrısı yok. Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim? Metni incelersek oradaki konuların çoğunun demokrasiyle falan yakından uzaktan alakası yok. Hala yeni yeni talepler ortaya çıkıyor. Daha sonra Başbakan Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine. Yani birbiriyle tamamen örtüşen bir şey yok. O zaman neyi görüştüler? Buna ortak bir deklarasyon diyebilir misiniz? Böyle bir şey var mı? 
Editör: TE Bilisim