Özlü Söz: Güç ve kudretiyle halkı zulümle idare edenler geçmişin diktatörleri ise günümüzün diktatörleri de demokrasi, medya ve mikrofonla bunu gerçekleştirmekteler.

 

Tarih boyunca çok diktatörlerin hayat hikâyelerini okuduk ve onların diktaları ile yaptıkları zulümler bugün hala konuşulmakta. Ve bu diktatörlerin isimleri hep lanetle ve nefretle anılmıştır…

 

Ve hiçbir zaman diktatörlerin, korkakların ve zalimlerin heykelleri dikilmedi...

 

Dünyanın demokrasi ile tanışması çok eski değildir. Avrupa’da hanedanlara dayalı krallıkların sona ermesinin ve yerine demokrasiye geçilmesinin tarihi yenidir. Hıristiyanlık dini zorbalığın vesayeti altında kralların bile boyun eğdiği Avrupa’da demokrasiye geçmelerinin üzerinden çok zaman geçmedi.

 

Avrupa’da diktatörlüklerin hüküm sürdüğü dönemlerde İslam dünyasında hak, adalet, ilim, sosyal hayat, ticaret, imar ve eğitim işleri çok ileri boyutlardaydı. Engizisyon mahkemeleri aforoz etmeler ve güç kullanılarak insanlara yapılan zulümler Avrupa’da hak güçlünün elindedir anlayışı yıllarca revaçtaydı.

 

İnsan hakları konusunda yıllarca yapılan mücadeleler neticesinde Avrupa’nın Hıristiyan dininin zulmü altındaki mazlumlar kurtarılmış ama bu defa da demokrasi denilen yeni ve modern bir diktatörlüğün şemsiyesi altına sokulmuştu.

 

Asıl ilahi kaynağından koparılıp insan düşüncesi ile kirletilen Tevrat ve İncil’in tahrifi neticesinde Teokrasi ile halkın yönetilmeye başlanması yıllarca zulmü ile yaşamayı dayattılar ve nihayetinde bunlardan kurtulduktan sonra bu defa demokrasiyi bulup sevinenler bugün modern kölelik ve insani kimlikten yoksun bir yapıyı ortaya koydular.

 

Özellikle Avrupa’da Hıristiyan kültür ve yaşam tarzı farklı bir formata sokularak yeniden insanlara sunuldu ve kabul ettirildi. Yıllarca katı bir Hıristiyan anlayışını dönemin krallarının gücü ile halka dayatanlar birinci tahriften sonra ikinci tahrifi demokrasi ile bugün modernleştirmek suretiyle dayattılar.

 

Yıllarca tuvalet kültüründen yoksun olan Katolik Hıristiyanların o dönemdeki yaşam tarzları bugün demokrasi ile terk edilirken yine özünden çok şey kaybetmiş değiller. Bir Müslüman en kötü bir tuvaletten tertemiz çıkarken bir Hıristiyan en temiz tuvaletten çok temiz çıkmamakta.

 

İşte bugün bize dayatılan Avrupa demokrasisi, hayat tarzı, eğitimi, siyaseti ve sosyal yaşantısı tahrif edilmiş Hıristiyanlığın eseridir. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken modern Avrupa’dan kanunlar tercüme ederken kendisi o kanunları terk ederken bize de bu kanunları uygulamaları terk edin diyor. Eğer terk edilmezse bizi Avrupa Birliğine almayacaklarını dikte etmekteler. Yani dünün diktatör çocukları bugün bize terbiye usulünü göstermekte…

 

Türkiye Cumhuriyeti İslam hukukundan vazgeçip hilafeti de ilga etmesiyle birlikte Avrupa’nın demokrasi anlayışına adapte oldu. Oldu olmasına ama bunu daha ilk yıllarda diktatörlüğe çevirdi. Yani diktatörlüğü demokrasi maskesi altında yıllarca dayattılar. Tek adam dönemi, tek parti yönetimi yıllarca halka baskı uyguladı ve terk ettikleri İslam’ı halk terk etsin diye her türlü zulümleri yaptılar.

 

İslam Hilafetinin ortadan kaldırılması Siyonizm’in en önemli hedeflerinden biriydi ve bunu gerçekleştirdi. Hilafetin kalkması ile birlikte hemen Siyonist bir terör devleti kuruldu. Artık Müslümanlar İslam’ı temsilen bir siyaset sahnesinde değillerdi. Batı bu hamleyi yaparken bütün İslam coğrafyasında sınırlarla ayırdığı ümmeti ırklarına göre aralarına sınırlar koyarak işbirlikçi yöneticilerle faşist ve dikta rejimleri devreye soktu.

 

Müslümanların Kurana dayalı düşünce ve eylemleri geliştikçe önlemlerini sıklaştırmaya başladılar. En nihayetinde gelişen olayları önlemenin en kısa yolu faşist ve dikta rejimleri indirip İslami kökenden gelip modernizmi hayal ederek yeni bir İslami anlayışı benimsetici bir yönetim tarzı oluşturmak için AKP gibi bir partiyi kurdular. A.Dilipak gibi AKP’yi destekleyen bir yazar bile AKP, ABD, İngiltere ve İsrail tarafından bir proje partisi olarak kuruldu derken bir gerçeği zorla da olsa itirafı gerçeği yansıtıyordu.

 

İşte AKP’yi kurarak ABD’nin desteği ile bütün yönetim kademelerini birbir çıkan Erdoğan bugün ülkenin yönetimi konusunda tek söz sahibi konumunda. Partisi içinde tek adamdır ve her dediği uygulanmakta. Ahmet Davutoğlu’na partimizin tek lideri varsa o da R. Tayyip Erdoğan’dır diyenler Erdoğan’ın bütün sözlerini emri telaki edip gereğini yerine getirirler.

 

Bakanlar kuruluna, parti merkez karar yönetim kuruluna kimler girecek onun onayı olmadan gerçekleşmiyor. Bu modern diktatörlüğün yeni hayata geçirilmesidir. Bir röportajda kendisine Erbakan Hocadan neden ayrıldığı sorulduğunda “Tek adam zihniyeti ile hareket edilmeyeceğine kanaat ettiğim için ayrıldım” demişti. Şimdi aynı şeyi kendisi daha görkemli ve daha çok emrinde adamlarla yapıyor.

 

Parti içinde büyük bir güç sağlamış. Kimi isterse yükseltir kimini de rahatlıkla harcayabilmesi yaptıkları ile örneklendirilebilir. Örneğin Saadet Partisinin Gnl. Bşk.lığına getirilmesi için o dönemde hazırlanan Numan Kurtulmuş ile üç defa görüştü. Yaptıkları gizil antlaşma ile partinin başına geçmesini ve ileride mkyk’da alacağı bir kararla AKP’ye katılmaları üzere anlaşmışlardı. Rahmetli Erbakan Hocamız onların bu oyununu bozmuştu.

 

Nihayetinde Numan Kurtulmuş AKP’ye ileride başbakan olma umuduyla gitti ama kendisine bir türlü bu kapı açılmadı. Ve Binali Yıldırımın başkanlığında mkyk da giremedi. Galiba bakanlığı da elinden gidecek diye tahmin ediyorum. Zira bu yazıyı yazdığımda daha bakanlar kurulu listesi açıklanmamıştı.

 

Yani Erdoğan bir insan bir lidere ihanet yaparsa kendisine de ihanet eder mantığıyla hareket ederek Numan Kurtulmuşu da tıpkı Hüseyin Çelik gibi kızağa çekebilir. Parti içindeki diktası modern bir kılıfla sürmekte. Kendisine bu eleştiri yöneltildiğinde “Eğer ben diktatör olsaydım siz o koltukta rahat oturamazdınız” diyerek eski diktatörlükten dem vuruyor. Oysa parti içi icraatları ve yaptıkları tamamen tek adam zihniyetinin modern diktatörlük yansımasıdır.

 

İleride başkanlık koltuğuna oturursa akabinde NATO genel sekreterliği veya Birleşmiş Milletler Başkanlığı için aday olursa hiç şaşmayalım…

 

 

 

Kendisi, Numan Kurtulmuş ve diğer Milli Görüşten ayrılarak Amerikancı İslam’a katılanlar Allah’a bunun hesabını vereceklerdir. Zira engelledikleri İslam Birliği Projesiydi. Eğer bu proje bugün hayata geçirilmiş olsaydı ABD ve diğer emperyalist ülkeler bugün ne insanlarımızı katlederlerdi ne de topraklarımızı kirli postallarıyla kirletirlerdi.

 

Gelecek İslam’ındır çünkü bunu Hz. Peygamberimiz müjdesini veriyor.

 

Selam ve dua Allah yolunun Mümin kullarına…