Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Hakan Yılmaz, Türkiye'de muhafazakar ve milliyetçi dünyayı bilen isimlerden. Bu konuda saha araştırmalarıyla da tanınıyor. Yılmaz, AK Parti'nin 1 Kasım seçimlerindeki başarısını, baba evinden tek başına yaşamak için çıkan bir gencin zorluklar karşısında baba evine dönüşü metaforu üzerinden anlatıyor. Yılmaz, baba evine dönen gencin evde mutlu olmadığının da altını çiziyor. Hakan Yılmaz'a göre, bu şekilde düşünen seçmen dokuz puanlık bir rakama denk geliyor. Yılmaz, bu oyları AK Parti'nin emanet oyları olarak tanımlıyor. Hakan Yılmaz 1 Kasım seçimlerindeki seçmen tercihlerini Al Jazeera'ya anlattı. İşte o röportaj... 

Herkesin yanıtını merak ettiği sorudan başlayalım. 7 Haziran’da AK Parti’den kopan oylar nasıl oldu da geri geldi?

Bir sistemde kaynama arttıkça, sistemde bozulma emareleri görüldükçe genel olarak ortalama insan tepkisi ‘’sistem bozulacak, dünya eskisi gibi olmayacak’’ korkusu duymasıdır.  Terör, patlamalar bunların hepsi bu korkuları arttıracak gelişmelerdi. Bu kaygı arttıkça genelde sistemde düzen kurucu partilere gidiş başlıyor. İnsanlar böyle bir ortamda risk almak istemiyorlar. Şöyle düşünün, evden kaçmış ve kendi hayatını  kurmak istemiş genç bir insan var. Dışarılarda yaşıyor. Sonra birden dışarıdaki hayatı bozulmaya başlıyor ve güvenceye, baba evine dönüyor. Burada şunu unutmayalım baba evine dönen genç evde de mutlu değil aslında. Bu oyların geri dönmesi AK Parti açısından da bir risk aslında. İnsanlar bir kere gittiler, başka bir partiye oy verme deneyimini yaşadılar. Evet pişman oldular, geri döndüler ama hâlâ eski evlerindeki odalarını beğenmiyorlar, anne baba durmadan hesap soruyor. Eski, dışarıdaki hayatı da aralarında özleyenler vardır. Sistemdeki kaynama nedeniyle dönenler aslında AK Parti açısından emanet oy. AK parti’de şu anda 9 puanlık bir emanet oy var. AK Parti’nin ana oyu, baz oyu yüzde 40. Yüzde 40’ı AK Parti kendi başına alıyor. 40’ın üstüne 9’u koymak ya da Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi 12’yi koymak için AK Parti seçim stratejileri, mitingleri yapıyor. Bizim ‘’marjinal seçmen’’ diyeceğimiz dört buçuk 5 milyonluk seçmen bütün olayı belirliyor.

Rakamlar bize AK Parti’nin 1 Kasım seçimlerinde bir önceki seçimde hem HDP’ye hem de MHP’ye oy veren seçmenden oy aldığını gösteriyor. Ortada bir çelişki yok mu?

Bunun yanıtı için teolojiden örnek vereceğim. İnanışımızda, ‘’Hayır ve şer Tanrı’dan gelir’’ anlayışımız var. Hem iyiliği hem kötülüğü aynı anda yaratabilen bir otorite teolojik anlamda bizim için ve bütün büyük dinler için mümkün. Diğer bir otorite olan baba için de ‘’hem sever hem döver’’ denilir.  Biz aslında yüksek otoriteye çelişkili davranma hakkı ve hürriyeti veriyoruz. Belki ideoloji partileri için bu çelişkili durum dezavantaj olabilir hatta CHP için bile olabilir. Meselâ, CHP İzmir’de klasik laikçi, Kayseri’de hafif muhafazakar, İslamcı bir söylem tuttursa bu hemen dile düşer ama, AK Parti böyle bir söylem tutturduğunda hiç dile düşmüyor. Çünkü otorite yükseldikçe insanlar bir partiye, bir kişiye, bir lidere çelişkili olma hakkını, hürriyetini veriyorlar. Türkiye’de insanlar onun için yükselmek istiyor. Büyük şirketlerin CEO’ları da böyledir, o seviyede hata yapma, kendinle çelişkiye düşme özgürlüğüne kavuşuyorsun. Belki de o liderleri çok yaratıcı yapan hata yapma, kendiyle çelişme özgürlüğü. Bu durum insanları hem çok yaratıcı yapar hem de başka akıllara sırt çevirdiği için hatalar yapan insan da yapar. Kendisi ile başbaşa kaldığı için de bir tür duyarsız, özellikle de karşı tarafa duyarsız hale getirebilir. ‘’Hikmetinden sual olunmaz’’ tanımlaması tam da budur. Otorite bu demek aslında. Bize çelişki gibi görünen şeylerden insanlar kendilerini izole ediyorlar. O öyle diyor ama bana iyi geliyor, beni hoş tutuyor, karnım doyuyor bana ne öbüründen diyor.

1 Kasım’da AK Parti, ciddi oranda MHP’den de oy aldı. AK parti milliyetçi duyarlılığı yüksek bu kesimleri nasıl ikna etti?

MHP’nin militan değil ortalama seçmeni yani gidip gelen seçmeni iki partide farklı milliyetçilik görüyor. Bir tarafta son derece sert, nostaljik, geçmişe bakan, referanslarını geçmişte bulan gelecek vaat etmeyen bir MHP millyetçiliği var. Bu milliyetçiliğin hiç pragmatik tarafı yok, uygulaması yok. Tamam milliyetçiyiz, Türk’üz ama bunun bana getirisi ne diyor adam? AK Parti’nin ise eklektik bir milliyetçiliği var. İslamla bitişik, bazen azınlık haklarına da tamam diyebiliyor. Kürtlerle barış da yapabiliyor. AB’ye girmek istiyor bazen AB’ye çakıyor. Karışık işler yapıyor. MHP’nin ki gibi saf bir milliyetçilik değil  ama yine de milliyetçi olarak tarif ediyor kendisini. Büyük fark birisinin gözünün geçmişte olması diğerinin gelecekte olması. AK Parti 2023’ler, 2071’ler, 3. Havalimanı, trenler, yollar ile bir gelecek projesi ve vizyonu çiziyor. MHP ‘’güzel günlerimiz geçmişte kaldı’’ derken AK Parti ‘’güzel günlerimiz daha yaşanmamış olandır’’ diyor. AKP’nin söylediği ortalama milliyetçi  seçmeni daha fazla motive eden bir şey. Geçmiş ve gelecek farkının dışında bir diğer fark da saf olmakla pragmatik olmak arasında. MHP’nin milliyetçiliği saf bir milliyetçilik yani ideolojik olarak temiz, saf, köşeleri belli bir milliyetçilik. AK Parti milliyetçiliğiyse faydacı bir milliyetçilik. AK Parti millyetçiliğinin faydası var, nedir bu? Sağlık hizmeti, okul hizmeti, yol hizmeti belediyeden yardım, İsrail ile AB ile tartışma sonucu artan özgüven. Ortalama milliyetçi seçmen için faydacı, pragmatik milliyetçilik daha gözle görülür, elle tutulur, TV’de duyduğu bir şey, evine daha yakın. Diğer bir etkense, bu seçmen Kürt meselesi konusunda AK Parti’nin taviz vereceğini düşünüyordu, o yüzden MHP’ye gitmişti. Gördü ki, AK Parti Kürtlere karşı sertleşti, ‘’geriye ne kaldı ki zaten’’ dedi, gitti oyunu verdi. Seçmen davranışını düşünürken öyle çok derin kafa yoran bir insan düşünmemek lâzım. Bir anlam çerçevesi duyuyor ve ikna oluyor.

AK Parti emanet oylar aldı dediniz. Emanet oy tartışmasının 7 Haziran’daki adresi HDP’ydi. Emanet oyu olmayan HDP nasıl bir muhalefet izler sizce?

AK Parti nasıl emanet oylarla dolduysa HDP emanet oylarından boşaldı. Benim geçen sene yaptığım Kürt araştırmasında ölçtüğüm bir şey vardı.  ‘’Kürtlerin kültürel ve kimlik haklarını vermeliyiz’’ diyenlerin oranı yüzde 10-12 aralığındaydı. Şu an HDP’de onların oyu kaldı. HDP daha saf bir yere oturdu, yükten kurtuldu. MHP içinde benzer bir durum oldu aslında. Her iki parti de küçülmelerine rağmen yüklerinden arındıkları için AK Parti için daha tehlikeli rakip olabilirler.

Ne gibi meselâ?

Daha sert muhalefet yapacaklar, korkmayacaklar. Gidenler gitti, geriye kalanlar sadık elemanlar olduğu için bu partiler hem söylemlerinde, hem stratejilerinde daha fazla risk alacaklardır. AK Parti ile zor uzlaşabilen partiler haline geleceklerdir. AK Parti de tam tersine bagajı olduğu için daha az risk alabilen bir parti haline gelebilecektir. Oyunun yapısı bu. Bu yapı aktörler tarafından böyle mi algılanacak? Nasıl taktikler geliştirecekler onu ileride göreceğiz.

Kaynak: Al Jazeera

Editör: TE Bilisim